Agora
Antik Yunan şehirlerinde ticari, resmi, adli ve dini fonksiyonları olan açık alan, pazar yeri.
Aklâm-ı Sitte
6 çeşit hüsn-ü hat. Sülüs, nesih, muhakkak, reyhani, rika, tevki.
Akropol
Antik Yunan’da şehrin en yüksek ve müdafaaya en elverişli yerine kurulan iç kale; yukarı şehir.
Akropolis
Antik Yunan’da şehrin en yüksek ve müdafaaya en elverişli yerine kurulan iç kale; yukarı şehir.
Alem
Minare ve kubbe tepelerindeki madeni, kimi zaman ahşap tepelik. Hilal, lale, yaprak, ayyıldız şekillerindedir.
ALÇI
Toprak içinde katmanlar halinde bulunan alçıtaşının, özel fırınlarda 120o-180°C arasında pişirilip kristal suyunun uçurulması ve kalan kalsiyum sülfatın öğütülmesiyle elde edilen; su ile karıştırıldığında kısa süre içinde katılaşma özelliği gösteren, donduğunda hacmi yaklaşık %1 oranında artan, beyaz renkli bir toz halindeki inorganik esaslı bağlayıcı yapı malzemesi. Kum ya da kireç ile karıştırılarak duvar ve tavan sıvalarında, revzen yapımında, heykel, silme, mukarnas ve her tür kabartma bezemede, kalıp alınmasında kullanılan bu malzemenin yangına karşı dayanımı oldukça yüksektir. İçinde 2 molekül su bulunduğundan, alevlerle sarıldığında ısının büyük bir kısmı suyun ayrılmasında tüketilir ve ayrılan su buhar halinde alçının içine dolarak yangının yayılmasını önler. Dayanıklılığını etkileyen diğer bir konu homojenliğidir; gerektiğinden çok veya az pişmiş kısımlar, kil, kireç vb. yabancı maddeler içermemelidir. Bunun için kaplama ve kabartma işlerinde kullanılacak alçı kıl elekten, sıva işlerinde kullanılacak alçı ise ipek elekten geçirilir
Alınlık
Çatı ile korniş arasındaki üçgen kısım. Bir portalın çerçeveli üst kısmı.
Alınlık Tablasi
Kemerli kapı ve pencerelerin silmeli çerçevelerinin üst kısmıyla kemerin eğrisi arasındaki dolgu.
ALTlN VARAK
24 ayarlık külçe altının dövülerek veya merdaneden geçirilerek 1 mm kalınlığında levhalar haline getirilmesi ve ardından güderiler arasında çok uzun süre tokmaklanması yoluyla elde edilen; yaldızlanacak yüzeye yapıştırılarak uygulanan, sigara kağıdından daha ince altın Ievha. Altın varaklar, her birinde 24 sayfa/varak bulunan defterler halindedir. Altınlanacak yüzey üzerine yapıştırılması için miksiyon, tutkallı su ya da yumurta akından yararlanılır; üzerine zermühre sürülerek parlatılır.
Amfi Tiyatro
Antik Roma’da gladyatör gösterilerinin, vahşi hayvan mücadelelerinin ve naumakhia oyunlarının yapıldığı daire ya da oval planlı etrafı basamaklı oturma alanı ile çevrili yapı.
Ana I
Pencere anası, telaro.
Ana II
1- Daha sonra sürülecek sıvanın kalınlığını ayarlamak için bir duvara vurulan alçı veya sıva mastar, sıva anası. 2- Mermer, palladyen, mozaik gibi bir gereçle kaplanacak döşemelerin üzerine, düzlüğü veya gerekli eğilimleri sağlamak üzere aynı gereçten yer yer yapılan ve uygulamada üst noktalarına uyulan kılavuz, tümsek.
Ana III
Yaklaşık boyutları 30/30 cm olan kerpiç, blok.
ARŞIN
Ölçülen nesnenin türüne veya hangi bölgede kullanıldığına göre boyutu değişen ve ''parmakların ucundan omuza kadar olan'' uzunluğu temsil ettiği varsayılan eski bir uzunluk ölçüsü. Osmanlılarda, çarşı-pazarlardaki çeşitli kumaş ölçümlerinde Çarşı arşını (68 cm), Endaze (65 cm), Halep arşını ( 68 cm) ve mimarlıkla ilgili ölçümlerde Mimar arşını/Zira-i mi- mari/Zira-i benna (75,8 cm) adı verilen değişik türleri kullanılmıştır. Arşınlar demir, çelik, ahşap gibi malzemelerden oymalı ve bezemeli olarak yapılır, üzerlerine parmak bölüntüleri işaretlenirdi.
AŞI BOYASI
1-Koyu kırrnızı renk.
2-Demir oksidin kaolenle karışık şekli olarak doğada hazır bulunan turuncu veya kırmızı-pembe renkli, plastik kil niteliğinde bir toprak çeşidi.
3-İçine karışan demir hidroksitli mineral pigmentlerinin oranına göre pas sansı, kızıl veya koyu esmer renkleri olabilen ve ''aşıtaşı''ndan elde edilen doğal toz boya. Bu kırmızı toprak boya çeşitleri halk arasında ''Acem kırmızısı'' ya da yanlış olarak ''demir sülyeni'', ''demir zencifresi'' gibi adlarla da anılır.
4-Kırmızı toprak boyaların su veya tutkallı suya pigment olarak katılmasıyla elde edilen ve özellikle ahşap evlerin cephe kaplama tahtalarını yağmur ve kirlilikten korumak için kullanılan sıvı boya. Aşıboyasına demir oksit katılarak kahverengi ve morumsu renkler de elde edilebilir.
AVADANLIK
Dülger, neccar, marangoz, kurşuncu... gibi İnşaat işçilerinin kullandıkları aletlerin takımı.
Analemma
Strüktürel değer.
Apsid
Bazilika ve kilisede ana eksenin ucundaki öğe. Üstü yarım kubbe ile örtülü yarım daire biçimli niş.
Arabesk
Birbirine geçmiş hat ve eğrilerden oluşan bezeme.
Arasta
Üstü açık pazar. Üstü kapalıysa, kapalıçarşı denir.
Arkad
Önyüzü kemerli ve açık, arkası duvarlı ve üstü örtülü galeri.
Arkasolium
Mezar hücresi.
Arkeografi
Karakalem, yağlıboya ve heykelle eski çağ sahnelerinin canlandırılması.
Arkeolog
Eski çağlardan zamanımıza gelmiş toprak üstüde ele geçen veya toprak altından kazılarla ortaya çıkarılan ya da sualtında bulunan her tür eski eseri inceleyen bilim adamı, arkeoloji uzmanı.
Arkeoloji
Eski medeniyetleri, maddi kalıntıları yolu ile inceleyen bilim dalı, kazı bilimidir.
Arkeometri
Arkeolojik verilerin, fiziksel ve kimyasal metodlarla , matematiksel modelleme, istatistiksel analiz ve bilgi edinme teknikleri ile değerlendirilmesi.
Arnavud Bacası
Tavanarasını aydınlatmak için çatıya yapılan çıkıntılı pencere.
Arşitektonik
Mimarlık sanatı ve ilmine uygun inşaat.
Arşitrav
1- Baştaban.
2- Bir kapı veya pencereyi çevreleyen silmeli çerçeve veya pervaz.
Arşivolt
Başkemer.
Aşı Boyası
Doğal olarak elde edilen bir toprak boya olup sarıdan koyu kırmızıya kadar değişen renkleri olabilir. Osmanlı döneminde yaygın kullanılan bir boya cinsi olmuştur. İçinde değişik miktarlarda demir hidroksit, alüminyum hidroksit ve silis vardır. Sarı aşı boyası 250 ºC’ a kadar ısıtılırsa rengi kırmızıya döner. Örtücülüğü fazla değildir, güneşte solmaz, asitlere tepki vermez, dış etkenlere dayanıklıdır. Suda erir, yağda çözünür. Ahşap evlerin tahta kaplamalarını korumak ve renklendirmek için kullanılmıştır. Halk ucuz olduğu için su veya tutkallı suda eritilen aşı boyasını tercih etmiş; daha özenli iş isteyenler ise aşı boyasını beziryağına katarak kullanmıştır. Bugünkü uygulamalarda aşı boyası bulunamadığından, kırmızı demir oksit, Osmanlı beziri, doğal neft ( çam terebentini ) ve kurşun üstübeç ( kurşun beyazı ) ile hazırlanmak tadır.
AŞI BOYASI
1-Koyu kırmızı renk.
2-Demir oksidin kaolenle karışık şekli olarak doğada hazır bulunan turuncu veya kırmızı-pembe renkli, plastik kil niteliğinde bir toprak çeşidi.
3-İçine karışan demir hidroksitli mineral pigmentlerinin oranına göre pas sansı, kızıl veya koyu esmer renkleri olabilen ve ''aşıtaşı''ndan elde edilen doğal toz boya. Bu kırmızı toprak boya çeşitleri halk arasında ''Acem kırmızısı'' ya da yanlış olarak ''demir sülyeni'', ''demir zencifresi'' gibi adlarla da anılır.
4-Kırmızı toprak boyaların su veya tutkallı suya pigment olarak katılmasıyla elde edilen ve özellikle ahşap evlerin cephe kaplama tahtalarını yağmur ve kirlilikten korumak için kullanılan sıvı boya. Aşıboyasına demir oksit katılarak kahverengi ve morumsu renkler de elde edilebilir.
Aşık
Çatı merteği. Çatı örtüsünü taşıyan yatay kiriş.
Asimetri
Bir eksene göre farklı yönlerde yer alma.
Askı
Bina onarımı için destek ve bağlama.
Avlu
Yapının önünde, arkasında, yanlarda veya çepeçevre veya iç içe bölüm. Dış avlu ve iç avlu olarak iki kısımdır. İç avluya harim de denir. Üstü açık, etrafı kapalıdır. Çoğunlukla iç avlunun ortasında şadırvan bulunur.
AYNA - AYNATAŞI
Eski evlerde veya sokak çeşmelerinde musluğun takıldığı, çoğunlukla mermer ve bezemeli olan düşey taş.
Ayak
Kemer, kubbe, çatı ağırlıklarını taşıyan dayanak. Taş, tuğla, ahşap, sütun şekillerindedir. Büyük camiler altıgen veya sekizgen ayaklıdır.
Ayaktaşı
Kapı eşiğine konulan taş.
Ayazma
Yeraltı su deposu.
Aydınlık
Işıklık. Bina içindeki karanlık yerleri aydınlatmak için yapılan boşluk.
Aynataşı
Çeşmelerde musluk takılan süslü taş.
Abaculus
Antik Roma’da zemin döşemelerinde, mozaiklerde kullanılan çeşitli renkte ve küp şeklinde,küçük taş,cam ve mermer parçalarına verilen isim. Tessera da denir.
Abakus
Antik sütun başlığında dörtgen bir levha, üst yapıyı taşıyan bir elemandır. Yuvarlaklıktan düzlüğe geçişi sağlar.
Abide
Anıt
Acem Alisi
Sinan'dan önceki mimarbaşı. 1539'da öldü ve yerine Sinan mimarbaşı oldu.
Adminikül
Bir madalyonun, bir paranın üzerinde ki figürü çevreleyen süsleme.
Adyton
Antik tapınakta cellanın içinde, arkada kült heykelinin bulunduğu karanlık, kutsal bölüm.
Ağırlık Kulesi
Anakubbenin ağırlığını dağıtan öğe. Esasen anakubbe ve bütün yan kubbeler için de uygulanabilecek, açılmayı ve dağılmayı önleyen bir sistemdir. Pek çok şekillde uygulanabilir. Genellikle örülerek ayak şeklinde görülürler.
ALTlN VARAK
24 ayarlık külçe altının dövülerek veya merdaneden geçirilerek 1 mm kalınlığında levhalar haline getirilmesi ve ardından güderiler arasında çok uzun süre tokmaklanması yoluyla elde edilen; yaldızlanacak yüzeye yapıştırılarak uygulanan, sigara kağıdından daha ince altın Ievha. Altın varaklar, her birinde 24 sayfa/varak bulunan defterler halindedir. Altınlanacak yüzey üzerine yapıştırılması için miksiyon, tutkallı su ya da yumurta akından yararlanılır; üzerine zermühre sürülerek parlatılır.
ARŞIN
Ölçülen nesnenin türüne veya hangi bölgede kullanıldığına göre boyutu değişen ve ''parmakların ucundan omuza kadar olan'' uzunluğu temsil ettiği varsayılan eski bir uzunluk ölçüsü. Osmanlılarda, çarşı-pazarlardaki çeşitli kumaş ölçümlerinde Çarşı arşını (68 cm), Endaze (65 cm), Halep arşını ( 68 cm) ve mimarlıkla ilgili ölçümlerde Mimar arşını/Zira-i mi- mari/Zira-i benna (75,8 cm) adı verilen değişik türleri kullanılmıştır. Arşınlar demir, çelik, ahşap gibi malzemelerden oymalı ve bezemeli olarak yapılır, üzerlerine parmak bölüntüleri işaretlenirdi.
AVADANLIK
Dülger, neccar, marangoz, kurşuncu... gibi İnşaat işçilerinin kullandıkları aletlerin takımı.
AYNA - AYNATAŞI
Eski evlerde veya sokak çeşmelerinde musluğun takıldığı, çoğunlukla mermer ve bezemeli olan düşey taş.
Âyine Camı
İki yüzü de çok düzgün, saydamlığı ve yansıtması her noktasında aynı olan; pencerelerde, dükkan camekanlarında ve ayna yapmak için kullanılan kalın, saf, iyi cins cam levha.
Abanoz
Tropikal ormanlarda yetişen ve abanozgiller (Ebenaceae) familyasının Diospyros ebenum cinsinden birçok ağaç türünün, yalnızca orta bölümünden elde edilebilen ağır, sert ve siyaha yakın rengi olan odun.
Dayanıklılığı, sertliği, rengi ve iyi cila tutma özellikleri sebebiyle çok değerli olan ve ince marangozluk, kaplama ve kakma işlerinde; piyanoların siyah tuşları, çeşitli mobilya ve küçük eşyaların yapımında, rutubetten etkilenmemesi ve uzun süre dayanması istenen kapı, pencere kanatları, dolap kapakları gibi elemanlarda kullanılabilen abanoz ağaçlarının dış odunu genellikle açık gri renktedir.
Anıt
önemli bir olayın veya büyük bir kişinin gelecek kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapı, olarak tanımlanmaktadır.
Anıtlar, genellikle heykel ya da çeşitli biçimlerdeki yapılar olabildiği gibi, ağaç da anıt olarak kabul edilmektedir. Anıtın amacı, bir kişinin, olayın ya da tarihsel bir dönemin anısını canlı tutmaktır. Tarihteki en önemi anıt örnekleri Mısır piramitleridir. Bir tür anıtmezar olan piramitler, çok eski zamanda yaşamış ve oraya gömülmüş olan firavunların (kralların) anılarını yaşatmak amacıyla yapılmışlardır. Zafer takları da tarihteki önemli anıt örneğidir. Roma'daki büyük zafer takları Romalı generallerin, Paris'teki ünlü Zafer Takı Napolyon ordularının savaşta kazandıkları zaferlerin anısına dikilmiştir. Londra'da Whitehall'daki Kenotaf da (boş lahit) en ünlü savaş anıtlarından biridir.
Dünyanın pek çok ülkesinde, meydan ve caddelerde tek bir kişinin anısına dikilmiş anıtlara rastlanır. Ankara ve Türkiye'nin öteki kentlerindeki Atatürk, ABD’nin Washington kentindeki George Washington anıtları, İngiltere’de Londra'daki Trafalgar Meydanı'nda bulunan Nelson Sütunu bu tür anıtlara örnek olarak verilebilir.
Mezarlar ve tapınaklar
Anıt sözcüğü öncelikle geçmiş zamanları anımsatan bir yapıtı akla getirir. Tarih öncesi çağlara ait taş ya da toprak yapılar için de bu sözcüğün kullanıldığı olur. Genel olarak tarih öncesi taş anıtlar, mezar ya da tapınaklardır. Bu tür mezarlardan geriye, içlerine ölülerin koyulduğu taştan oda ya da bölmeler kalmıştır. Bu tür taş anıtlar megalit olarak adlandırılır. Megalit, Yunanca "büyük" anlamına gelen megalo ve "taş" anlamına gelen lithos sözcüklerinin birleştirilmesinden oluşmuştur. Ölülerin gömüldüğü yer alçak ve uzun bir oda ya da galeri biçiminde olduğu için, bazı megalitlere galeri mezar denir. Galeri mezarlar yatay ve dikey biçimde yerleştirilen taş bloklardan oluşur.
Ölülerin gömüldüğü salonun dışarıya bir geçitle bağlandığı mezarlar ise, geçit mezar olarak adlandırılır. Hem geçit mezarlara, hem de galeri mezarlara birden çok kişi gömülürdü. Menhir’ler de bir tür megalit anıtlardır. Menhir sözcüğü, Breton dilinde "taş" anlamına gelen men ve "uzun" anlamına gelen hir'den türetilmiştir. Menhirler, dik olarak yerleştirilmiş büyük taş anıtlardır. Fransa'nın kuzey ve İngiltere'nin güney kesiminde menhirlere çok yaygın olarak rastlanır. Buralardaki menhirler daire, yarım daire ya da elips biçiminde dizilmiş taşlardan oluşur. İngiltere'deki Stonehenge en ünlü menhir örneğidir. Cilalı Taş Devri (Neolitik Çağ) ve Tunç Çağı başlarında (yaklaşık İÖ 2800) pek çok tapınak yapılmıştır. Ne var ki bu taş tapınaklarda hangi tanrılara tapıldığı ve dinsel törenlerin nasıl yapıldığı bilinmemektedir.
Hıristiyan dünyasında kilise anıtlarının tarihi 12. yüzyıla kadar gider. Eskiden zengin kişiler taş lahitlerde kilisenin içinde gömülürlerdi. Sonraki dönemde kişilerin adları pirinç levhalara yazılmış ve bu levhalar kilisenin taş duvarına yerleştirilmiştir.
Türklerde anıt
Anıtkabir, Ankara
Çanakkale Şehitleri Abidesi, Çanakkale
Türk anıtlarının tarihi, İslam öncesi döneme kadar gider ve ilk anıt örneklerine Orta Asya’da rastlanır. Bunlardan günümüze ulaşmış olan en ünlü anıt Orhun Anıtları'dır. Eski Türklerde alp denen savaşçıların ve yiğitlerin mezarının kenarına dikilen ve balbal denen taşlar da birer anıt örneğidir.
Türkler Anadolu'ya yerleştikten sonra kümbet, türbe gibi çeşitli anıtlar yapmışlar ve mezar taşlarında süslemeye özel önem vermişlerdir. Selçuklu mezar taşlarının üzerinde insan, hayvan ve kuş figürleri yer alır. Osmanlı mezar taşları ise bitki ve geometrik figürlerle bezenmiştir. Osmanlı mezar taşlarının biçimleri gömülü olan kişinin toplumsal konumunu da yansıtır. Anadolu’da, kümbet ya da türbe olarak adlandırılan anıtmezarların en ünlüleri arasında Erzurum’da Emir Saltuk Kümbeti, Kayseri’de Döner Kümbet, Konya’da Gömeç Hatun Kümbeti, Bursa’da Yıldırım Bayezid Türbesi, İstanbul’da Kanuni Sultan Süleyman Türbesi sayılabilir.
Kurtuluş Savaşı'ndan sonra anıt yapımında hızlı bir artış oldu. Hemen bütün kentlerde Atatürk'ü, Kurtuluş Savaşı'nı, halkın savaştaki kahramanlıklarını simgeleyen anıtlar dikildi. Çanakkale Zaferi ve Meçhul Asker Anıtı, Taksim Anıtı ile Atatürk'ün gömülü olduğu Anıtkabir, bunların önde gelen örnekleridir.
Arasta
çarşılarda aynı ürünü satan dükkânların bulunduğu bölüme verilen ad.
İslam mimarisinin en önemli yapı çeşitlerinden biri olan külliyelerde sıklıkla yeralan arastalar, geçmişte geliri külliyenin içindeki camiye vakfedilen tek tip dükkânlardan oluşurken, günümüzde çoğu turistik olmak üzere çeşitli ürünler satan ve kira geliri hariç camilere gelir bırakmayan çeşitli dükkânlardan oluşur.
Dükkanların her birinin ayrı kapısı yoktur. Sabah ve akşam birlikte açılır ve kapanırlar.
Edirne Selimiye külliyesindeki turistik eşya satan arasta ve Kırklareli'deki Hızırbey Külliyesindeki tuhafiyecilerin bulunduğu arastalar halen faaliyetini sürdüren arastalara örnek verilebilir.
Arnavut kaldırımı
desenden bağımsız, belli büyüklükteki taşlarla kaplanmış, yaya veya araç trafiğine açık yol.
Yağmur sularının taşların arasından akmasına izin verdiği için yoğun yağış alan bölgelerde kullanımı yaygındır. Ayrıca altyapı kazılarının yoğun olduğu dönemlerde, sökülmesi ve tekrar döşenmesi kolay olduğu için de tercih edilir. Asfalt olmadığı zamanlarda, önemli ticaret yolları buna benzer teknikler kullanılarak döşenmiştir.
Asma tavan
mevcut betonarme, çelik konstrüksiyon veya ahşap tavan iskeleti altında mekanik ve elektrik imalatlara montaj boşluğu sağlayan sisteme verilen ortak isim. Mevcut tavandan sarkıtılan metal çubuklara yatay profiller asılarak oluşturulan bu sistem alçıpan ya da dekoratif paneller ile sonlandırılır. Böylece [asma tavan] kurulan yerlerde ciddi alan tasarrufu yapılır.
Bağdadi
Bina yapımında uygulanan bir yapı tekniği'nin mimarlık literatüründeki adıdır. Ahşap üzerine 1-2cm aralıklarla yatay olarak çakılan çıtaların üstüne sıva vurulması şeklinde yapılır. Ahşap karkas yapılarda duvar yüzeylerinin sıva ile kaplanabilmesi için boşlukların tuğla, kerpiç vs malzemelerle doldurulması ya da sıva taşıyıcı ahşap çıtaların çakılması gerekir. Sıva harcının bu çıtaların arasına girip yüzeye tutunması ile yapılan sıva tekniği "bağdadi sıva"dır. Bugün ise; bağdadi usülünde yapılar yapılmakta fakat daha çok tel ile yapılmış kafes örgüler kullanılmaktadır. Çıtaların yerini, tel kafes örgüler ve kontrplaklar almıştır.
Baba
Dikine konulan ağaç destek. Ahşap dikme.
Bağlantı taşları
Duvara yapılacak ek duvarın bağlanmasında kullanılan dişli tuğlalar ve taşlar.
Balkon
Bina bedeninden çıkıntılı açık bölüm. Etrafı ve üstü kapalı olana cumba denir.
Balnea
Antik Roma mimarlığında küçük boyutta özel ya da genel hamam.
Barbakan
Kale duvarlarındaki dar pencere delikleri.
Barbata
Kale duvarındaki mazgallı, dişli bölüm.
Bazilika
Bazilika, Romalılar tarafından icat edilen mimari bir yapıdır. Roma bazilikaları farklı amaçlar için kullanılırdı ancak bunların hepsi toplumla ilgili meseleler olurdu. Bu binalarda mahkemeler ve alışveriş pazarları kurulurdu. Bazilikanın planı, etrafı odalarla çevrili geniş bir merkezi holden oluşur. Merkez hol, binanın diğer bölümlerinden yanlarındaki sütunlarla ayrılır ve çatısı daha yüksektir. Bazilikanın içinde yargıç kürsüsü vardır.
Bedesten
Eskiden, bez ve kumaş, daha sonraları değerli mal, antika eşya ve silah satışı için kullanılan, günümüzde hala birçok örneği ile var olan ticaret binası.
Bema
Bazilika yapısında apsisin önünde yer alan platform.
Bezir Yağı
Kuruyan ve bir tabaka oluşturan geleneksel yüzey koruyucu yağların en tanınmışı, bezir yağı adıyla bilinen ve Linum usitatissium’ dan elde edilen keten tohumu yağıdır. Kaynatılmamışına İngiliz beziri, kaynatılmış olanına da Osmanlı beziri denir.
Bouleuterion
Antik Yunan’da kent meclisinin toplandığı bina.
Bustum
Antik Roma’da ölünün yakılıp küllerinin muhafaza edildiği yapı ya da alan.
Bina
içinde oturmak veya herhangi bir amaçla kullanılmak üzere yapılan kapalı ve içi gerekli şekilde bölmeli yapı. Binalar kullandıkları amaçlara göre çeşitli adlar alırlar. Ailelerin oturmasına yarayan binalara mesken, işyerlerinin bulunduğu binalara han, yolcuların konakladıkları binalara otel, çeşitli işyerlerinin ve iş tesislerinin bulunduğu binalara fabrika (ya da yapılan işe göre boyahane dökümhane Demirhane, iplikhane gibi) denir. Bunlardan başka resmî işlere yarayan (karakol, adalet sarayı, hükümet konağı, okul, hastane, kışla, postane gibi) binalarla resmî binalar, çeşitli faaliyetlere yarayan (kütüphane, konser salonu, tiyatro, sinema gibi) binalara da genel binalar adı verilir. Binalar ; kerpiç, ahşap, kârgir, betonarme yapı malzemelerinden yapılabilir.
BİNİ
Kapı, pencere, dolap kapaklan kapandığında kalan aralığı örtmek amacıyla kanatların kenarına çakılan ve Osmanlı döneminde çoğunlukla bezemeli olan çıta. Özellikle kündekari kapaklarda boydan boya aynı biçimde devam ettirilmeyip farklı kesitlerin geçiş bölgeleri ve ön yüzüne, pahlı ya da eğrisel oymalarla oluşturulan ilginç bezemeler yapılmıştır.
Benna - Bennayân
Yapı işlerinde çalışan kimse, duvarcı.
Bina Emini
Padişah veya devlet büyükleri tarafından yaptırılan binalarda ödemelerin yapılması, defter tutarak giderlerin kaydedilmesi işlemleri üstlenen, malzeme ve işçi sağlayarak inşaatın düzenli yürütülmesinden sorumlu olan, atamış kişi.
Cardo
Antik Roma kent planlamasında kuzey-güney doğrultusunda uzanan ve decumanus ile merkeze dik olarak kesişen ana cadde.
Cavea
Antik tiyatrolarda basamaklı oturma alanı.
Çörten
Damlaları, yağmur ve kar sularını bina duvarından ileriye dökülmesini sağlamak amacıyla, ahşap yapılarda tahtadan, kagir yapılarda taş veya betondan yapılan, dışa doğru uzanmış oluk.
Culina
Antik Roma evinde mutfak.
Decumanus
Antik Roma kent planlamasında doğu-batı doğrultusunda uzanan ve cardo ile merkezde kesişen ana cadde.
Dekastylos
Antik mimarlıkta ön cephesinde ondört sütun yer alan tapınak tipi.
Diaeta
Antik Roma evinde oturma odası.
Diazoma
Antik tiyatrolarda oturma sıralarını ayıran, gezinti ve geçiş yeri.
Diptikh
Birbirine menteşelerle tutturulmuş, iki parçadan ibaret, katlanabilen levhalara Romalılarca verilen isimdir. Bir cilt kapağı gibi 2 tahtadan ibaret olan bu levhaların birer çıta ile çevrilmiş olan iç yüzeylerine balmumu sürülür ve üzerine de demir kalemle yazı yazılırdı. Diptikhler ya tahtadan ya da fildişinden yapılırdı.
Dipylon
İki taşıyıcı ayak üzerine oturtulmuş bir kemerden oluşan Roma zafer takı tipidir.
Distylos
Ön cephesinde iki sütun bulunan antik tapınak tipi.
Dodekastylos
Ön cephesinde on iki sütun bulunan antik tapınak tipi.
Dolium
Romalıların içinde şarap sakladıkları pişmiş topraktan büyük küplere verilen ad.
Domus
1. Eski Romalılarda eve verilen isim. 2. Mezar yapılarında mezar odası.
Donarium
Antik Roma tapınaklarında tanrı ve tanrıçalara sunulan hediyelerin ve adak eşyalarının muhafaza edildiği mekan.
Dorosis
Çatıdaki mahya, mertek, aşık kirişlerini örten kerpiç tabakaya verilen isimdir.
Dromos
Grekçe yol anlamındadır. Genellikle mezar yapılarında mezar odasına geçişi sağlayan dar, uzun geçite verilen addır.
Echinus
Antik mimarlıkta sütun başlıklarını oluşturan elemanlardan biridir. Yastık biçiminde dış bükey kesitli silme görünümündedir. Dor düzeninde sütun başlığını oluşturan diğer eleman olan ABAKUS’un altında yer alır.
Elektron
Altın ve gümüşün karışımı olan bir madendir. İlk sikkeler (M.Ö 640-630) beyaz altın da denilen elektrondan yapılmıştır.
Enthasis
Dor sütunun gövdesinde orta kısımdaki hafif şişkinliktir. Optik yanılsamanın düzeltilmesi için yapılırdı.
Episkenium
Antik tiyatroda skene(sahne) bölümünün üst katı.
Eyvan
Genellikle eski Türk evlerinde ve bedesten mimarisinde görülen üç yanı duvarla çevrili, önü açık ve üstü tonoz veya kubbe ile örtülü mekan.
Fibula
Tunç Devrinden başlayarak Romalıların son zamanlarına kadar kullanılan madeni çengelli iğne veya broş.
Figürin
Genellikle canlı varlıkları betimleyen, kolay taşınabilir nitelikte, üç boyutlu küçük sanat yapıtı. Taş, ahşap, pişmiş toprak, metal gibi her türlü malzemeden yapılabilir.
Fistulae
Roma çağında kurşundan yapılan su borularına verilen isimdir.
Forum
Antik Yunan kentlerinde ki agoranın, Antik Romadaki karşılığıdır. Pazar yeri ve aynı zamanda resmi ve dinsel yapıların yer aldığı alan.
Fresk
Taze kireç sıva üzerine boyalarla uygulanan duvar resmi. Sıva boyayı emdiği için zamanla fresk kazınsa bile renkler sıva üzerinde kalır.
Frigidarium
Antik Roma hamamlarında içinde havuz da bulunan soğuk bölüm.
Friz
Antik mimarlıkta korniş ile arşitrav arasında kalan ve kabartmalarla veya heykeltraşlık eserler ile süslü yatay kısım.
Gaanus
Antik çağda heykellerin üzerine sürülen, taşlara parlaklık veren bir sıvı.
Girland
Yapraklar, çiçekler veya yemişlerden uzunca hevenk şeklinde düz resim ya da kabartma olarak yapılan bir bezemedir. İki uçlarından asılmış ve bazen uçlarının fazla kısımları sarkıtılmış, ortası aşağıya doğru karın veren bir görünüştedir.
Glyptik
Kıymetli taşları gerek kabartma gerek oyma olarak süsleme sanatıdır.
Gorgo
Yunan mitolojisinde saçları yılanlarla örülü, korku verici görünümde olan üç kız kardeşe verilen isim. En tanınmışı Medusa’dır.
Greko - Romen
Yunan sanatının Roma sanatı ile karıştığı çağ.
Gülbezek
Kursların yüzeyleri oyma ve kabartmalı yapraklarla stilize edilmiş bir gülü andıranlarına verilen ad-gülçe... Bunlar çoğunlukla islam yapıları ile gotik yapılarda görülürler. Yazıtlıkların ve çeşitli yüzeylerin ortasına yerleştirilerek o yüzeyleri süslerler. Osmanlı yapılarında kimi gülçeler beş kollu yıldır biçiminde ve çevresi çerçeveli bir pafta halindedir. Bunlardan başka birbiri içine çaprazlama olarak geçirilmiş iki kareden meydana gelen sekiz köşeli yıldız şekilleri de görülür. Bkz. kabara-kurs.
Gülçe
Bkz. Gülbezek
Gymnasium
Antik Yunan ve Roma’da gençlerin düşünsel ve bedensel yönden eğitildikleri, öğrenim gördükleri, spor etkinliklerinde bulundukları yapı.
Hatıl
Yapıda ağırlığı yapay olarak dağıtmak ve duvarların düşey doğrultudaki çatlamalarını önlemek için duvarın içine yatay olarak boydan boya uzatılan ahşap, tuğla veya beton bağlama ögesi.
Heksastylos
Ön cephesinde altı sütun bulunan antik tapınak tipi.
Hellas
Yunanistan.
Hephaisteion
Tanrı Hephaistos’a adanmış antik kutsal yapı. Bkz. Hephaistos.
Heraion
Antik Yunan tanrıçası Hera’ya adanmış tapınak ya da kutsal alan. Bkz. Hera.
Hiatus
Höyükte tabakalar arasındaki zaman boşluğudur, yerleşme yoktur.
Hieron
Kutsal kabul edilen yer.
Himation
Kalın ve uzun bir pelerin biçiminde, hem erkeklerin hem kadınların giydikleri Antik Yunan giysisi.
Hipodrom
Antik Yunan’da atlı araba yarışlarının yapıldığı çevresinde oturma kademeleri bulunan, bir ucu dairesel biten diğer ucu açık uzun alanlara verilen isim.
Hiyeroglif
Şekil ve resimlerden meydana gelen yazı şeklinin genel adı. Özellikle Mısır, Hitit ve Meksika uygarlıklarında kullanılmıştır.
Horasan Harcı
Kum, kiremit tozu, sönmüş kireç, kömür cürufunu su ile karıştırarak yapılan harç. Sağlam bir inşaat malzemesidir. Antik Roma’dan beri kullanılmıştır.
Horreum
Antik Roma mimarlığında depo yapısı, genellikle tahıl deposudur.
Hortus
Antik Roma evinin arkasında yer alan bahçe.
Höyük
1- Arkeoloji terimi olarak höyük, eski zamanlardan beri üstüste gelen şehir kalıntılarından oluşan tepe anlamındadır. Oluşumlarının ana nedeni Bu yerleşmelerin kerpiçten yapılmış oluşudur. Yıkılan her yapı katmanı zeminde hafif bir yükselmeye neden olur. Höyükler hep düzlük yerlerde kuruldukları için uzaktan seçilmeleri mümkündür. 2- (Mimaride) Kazılınca altından eski yapı kalıntıları ve eski yapıtlar çıkan yayvanca toprak tepe, öyük. İki çeşit höyük vardır: a)Hükümdar mezarı olarak yapılmış olanlar, kurganlar, b)Üzerine toprak yığılmış kent kalıntıları. Bkz. Öyük, Kurgan
Hydria
Biri dökmek için dik, ikisi kaldırmak için yatay toplam üç kulpa sahip antik Yunan su testisi.
Hyperthyron
Antik Yunan mimarisinde kapıların pervazları üstüne teyzini olarak yapılan tabla veya frizlerdir.
İdol
Tarih öncesi ve tarihi çağlarda tanrılara adak olarak sunulan taş, pişmiş toprak bazen de kemikten yapılmış stilize tanrı ve tanrıça heykelcikleri.
İkon
Çoğunlukla Hristiyanlıkta kilise ve evlerde bulunan Hz. İsa, Meryem ve aziz tasvirleri. Genellikle çam ve ıhlamur ağacı olmak üzere ahşap levhalar üzerine yapılırdı.
İn Situ
Yerinde, sabit olan anlamındadır. Orijinal konumunda ele geçen buluntular için kullanılan terimdir.
İngiliz Beziri
Keten tohumları preste ezilerek yağı alınır, işlem soğuk olarak yapılırsa iyi kalite yağ elde edilir, ancak verim düşük olur. Isıtılarak yapılan yağ çıkarma işleminde ise verim daha yüksektir. Elde edilen yağ rafine edilerek saydamlaştırılır. İngiliz beziri ile yağlı boya, vernik, cam macunu ve boya macunu yapılır.
İnsula
Antik Roma’da birkaç katlı yapılan, kısım kısm kiralanan evlere verilen isim. Zemin katlarında dükkanlar ve atölyeler yer alırdı.
İon Kymationu
Yumurta dizilerinden ve aralarına konmuş mızrak ucu şeklinde ki öğelerden oluşturulmuş mimari süsleme şerididir.
İsodom
Eş yükseklikte blok taş sıralarından oluşan harçsız Hellenistik duvar örgüsü.
Iştın
Toprak kandil.
İyon Düzeni
Antik mimarlıkta kullanılan düzenlerden biridir.
Izgara Plan
Birbirine paralel ve dik sokaklar arasında kalan kare ya da dikdörtgen yapı adalarından oluşan düzenli kent planı. Düz ve paralel uzanan yolların dik açı ile kesişmesi sonucu yerleşme alanı ızgara görünümü aldığı için ızgara planı adı ile tanınmıştır.
Kabara
1-Mobilyalarda deri ya da kumaşu ahşaba tutturmak içinkullanılan iri, yarım yuvarlak başlı demir çivi. 2-Eskiden, süs olarak odaların ahşap bölümlerine, türlü şekiller meydana getirmek üzere çakılan iri başlı çivi. 3-Yarım küre biçiminde çıkıntılı kurs. Bkz. gülbezek-gülçe.
Kanalis
İyon sütun başlığında abakusun altında volütler arasındaki dış ya da iç bükey kısım. Bkz. Volüt, abaküs.
Kasa
1- Kapı veya pencere boşluğuna geçirilip kanatları taşıyan çerçeve. Kasa, durumuna göre ahşap, sac, alüminyum ya da plastik olabilir. Bkz. körkasa, pencere, telaro. 2- Para ya da değerli eşya saklamaya yarayan zırhlı dolap.
Kemer
İki dikey taşıyıcının arasındaki açıklığın üstünü örtmek için yapılmış üçları dikey taşıyıcılara basan yay veya sivri şekilde yapılmış kavisli maden, ahşap ya da kagir yapı parçası.
Kenar
Ahşap tavanlarda müzeyyen göbek bölümünün çevresi.
Kenarsuyu
Bordür
Kenet Taşı
Kemer ötülen taşları kilitlemek, birbirine sıkıca basmasını sağlamak amacıyla kemerlerin en üst bölümüne yerleştirilen konsol biçiminde veya konik çıkıntılı taş. Kilit taşı.
Kılıcına
(Kalınlığı eninden az olan gereç veya yapı öğeleri hakkında)Eni bakış doğrultusunda, kalınlığı bu doğrultuya dik olmak üzere; dar yüzü görünecek şekilde.
Konservasyon
Eseri zaman içinde olabilecek bozulmalara (biyolojik,kimyasal,doğal) karşı koruma amacıyla alınan önlemlere “ konservasyon” denir.
Körkasa
Bir kapı veya pencere kasasını ya da telaroyu tutturmak üzere alta, sonradan görünmeyecek şekilde konulan kasa veya telaro.
Kubbe
Bir kemerin tepe noktasından geçtiği varsayılan eksenin etrafında dönmesiyle meydana gelen örtü. Kubbeler genellikle kare, dikdörtgen, çokgen veya dairesel planları öretmek için kullanılan örtülerdir. Çokgen planlardan dairesel plana geçişte (yani çokgen duvarlardan kubbeye geçerken köşedeki açıklıkları kapatmak için) pandantif ve tromplardan yararlanılmıştır.
Kurgan
1- Kale. 2- Mezar, türbe. 3- Arkeolojide, bir yeraltı mezar odasını yeri üstünde belirten yapay tepe.
Kurs
Eski yapılarda iki kemer arasında meydana gelen üçgen yüzeyleri süslemek için, sütunların ekseni hizasına yüzleri kemer tablalarıyla aynı düzeyde olacak şekilde yerleştirilen, daire biçimindeki taş-disk. Bunların yarım küre şeklinde ileriye doğru taşkın olanlarına "kabara" denir. Bkz. gülbezek.
Kuzu
15/30 - 25/25 cm'lik kerpiç blok. Bkz. ana III.
Madalyon
Çoğu bir çerçeveyle sınırlanmış daire, çokgen ya da oval biçimli bezeme örgesi.
Medusa
Yünan mitolojisinde "gorgo"lar adıyla anılan üç kız kardeşten ölümlü olanı. Saçları yılanlarla örülü, alnında yaban domuzu dişleri olan, tunç elli, altın kanatlı yaratık. En önemli özelliği bakışlarıyla karşısındakini taşa çevirmesidir. Bkz. Gorgo.
Muhdes
Korunması gerekli bir yapıya ilave edilmiş olan ve yapıyla bağdaşmayan ek.
Naiskos
Yunan mimarisinde kutsal görülen küçük yapı veya niş.
Nakkar
Kalemle oyarak kabartma yapan sanatçı, maden oymacısı.
Nakretmek
Metal, taş ya da ahşap üzerine kalemle oyarak kabartma bezeme yapmak.
Namazgah
Açıkta namaz kılmak için hazırlanmış alan. Genellikle kervan yolları ve güzergahları üzerinde bulunur.
Naos
1-Eski yunanda tapınaklarda bulunan tanrı heykellerinin yer aldığı, çevresi sütunlarla çevrili ana mekan. Naos, pronaos ve opistodom arasında yer alır. 2-Ortodoks kiliselerinin halka açık ibadet mekanı.
Natürmort
(natura-doğa / mortuus-ölü) Konusu koparılmış çiçek, yemiş, avalnmış hayvan, kitap, vazo vb gibi ölü veya cansız doğa veya varlık olan resim.
Nef
Bir kemandaki ana bölmelerden her biri. Neflerin sınırları genellikle sütunlar veya günümüzde de kolonlarla belirlenir.
Osmanlı Beziri
Ham bezir yağının, kurutucu maddeler (sikatif) katılarak 100 °C’ ye kadar ısıtılmasıyla elde edilir. Geleneksel yöntemde ise metal oksitlerle % 2 - 5 oranında karıştırılıp 150 ºC’ de pişirilir. İşlem, metal oksitler eriyinceye kadar sürer. Metal oksitler ve kurutucular yağın kuruma süresini kısaltır. Kurşun oksidin kurutması alttan üste doğru olur ve tam bir kuruma sağlanır, ancak beziri sarartır. Kobalt oksit, beziri üstten alta doğru kurutur ve bu nedenle alt tabakanın oksijen alması zorlaşır, kuruma süresi artar. Mangan oksit ise hem alttan hem üstten kuruyarak çabuk ve tam bir kuruma sağlar. Bezir yağının kompozisyonu tohumların kalitesine, iklime, toprağa, elde ediliş şekline göre değişir. Yağ çıkarma sırasında yüksek ısı kullanılmamalıdır.
Pandantif
Bir kubbeyi taşıyan kemerler ile kubbe kaidesinin arasını kapatan pandantif ve kare bir plandan kubbenin dairesel kaidesine geçmeyi sağlayan küresel üçgen. Küresel üçgen bingi, bingi. Bu küre parçası biçimindeki üçgenler, tabandaki çember, karenin dışından geçtiği durumda kubbeyle bütünleşirler. Taban çemberi karenin içinde ise, pandantifler bağımsız öğeler olarak görülürler. Pandantiflerle kubbe arasına çoğu kez bir kasnak girer. Bu kasnak çepeçevre pencerelerle delinebilir. Pandantif ilk kez Ayasofya'da kullanılmıştır. Osmanlı camilerinin çoğunda bu bölümlere Peygamber'in yakınlarının adları yazılıdır. Bkz. tromp. pah
Pencere
Dışarısını görmek, hava ve ışık almak için duvarlarda yapılan ve doğrama ile camdan meydana gelen açma. Bkz. ana, kasa, telaro.
Restorasyon
Eski, tarihi, otantik ve özgünlük değeri olan, önemli bir olaya ev sahipliği yapmış eserin, aslına uygun olarak, asli malzemeden, asli yapım tekniğinden ve özgünlüğünden faydalanarak, mümkün olduğu kadar az müdahale ile koruyarak onarılmasıdır.
Telaro
1-Pencere boşluğunu içten, boydan boya çeviren, kanatların ve/veya camın takıldığı sabit çerçeve, pencere anası, ana. Bkz. kasa, pencere. 2-İpiskelesi. Kılıcına telaro: Dar yüzü öne, geniş yüzü duvara gelecek şekilde yapılmış telaro.
Tonoz
Biçimi alttan iç bükey şekilde, taş veya tuğladan harçla örülerek yapılmış, birden fazla kemerin birbiri ardına eklenmesiyle oluşan örtü.
Tromp
Bir bina köşesine bindirmeli olarak örülen tonoz parçasına verilen ad. Kare planlı kubbeli bir yapının duvarları arasındaki köşelerin üst bölümüne yapılan (kare plandan dairesel plana geçişte köşeler açık kalmaktadır.) ve binanın üstüne sekiz kenarlı bir şekil haline koyarak kubbenin oturmasına elverişli bir kaide meydana getirmek üzere köşeleme örülen yapı elemanı.
ÇİÇEKLENME: malzemenin içinde bulunan tuzların, bazı etkenler sonucu dış yüzeye çıkması sonucunda oluşan lekeler.
ÇİNKO BEYAZI : Çinko oksit; başka pigmentlerde ışık etkisiyle rengin uçmasını önleyen ve zehirli olmayan, ''Çin Beyazı'' da denilen bir boyarmadde. Çok beyaz ve incedir, örtücü gücü az olmasına karşın kararmayan bir dayanıklılığı vardır.
DONME DOLAB TAKIMI: Dönme dolap Eski Türk evlerinde, büyük konaklarda erkeklerle kadınların birbirini görmeksizin yemek ve eşya alıp vermesi için haremle selamlık arasındaki duvarda yapılan; bir bölümü raflı, uzunca ve bir eksen etrafında çevrilen dolaplara denir.
EDİRNEKARİ: Tahta üzerine boya ve altın yaldız ile yapılan laklı veya laksız nakışlar. 14.yüzyıldan 19.yüzyıl ortalarına kadar bu tarzda bezenmiş tavanlar, ahşap duvar kaplamaları, kapılar, dolap kapaklan ile saat, sandık, çekmece, raf ve çeşitli küçük eşyalar üretilmiştir. Boyaları çok sağlam, işleme tarzı çok ustalıklı olan bu nakışlarda genellikle yeşil ve kahverengi içinde kırmızı çiçek motifleri ve parça parça sarı renkler bulunur. Edirne'de yapılan çekmecelerin içine yaldızla tuğralar ve çeşitli süsler işlenmiştir.
GERGİ DEMİRİ : Kemerlerin açılmasını engellemek için kullanılan; başlığın bittiği kotta sütunu duvara ya da diğer sütunlara bağlayan demir çekme çubuğu.
HORASAN: l-Kırılmış-öğütülmüş tuğla, kiremit, çömlek vb. pişmiş kil kökenli "agrega'' malzeme. içindeki tuğla, kiremit tanecikleri bazen nohut büyüklüğünde, bazen de elekten geçecek ince bir toz halinde olabilir ve taneciklerin boyutuna göre ince horasan, kaba horasan olarak adlandırılır. 2-Horasan'ın kireç ve su (bazen de kum) ile karıştırılmasıyla elde edilen ve eskiden çimento yerine kullanılan dayanıklı bir örgü harcı.
KAKMA : Taş, metal, ağaç veya kaplama yüzeylerine yapılan oymalara, ince levha biçiminde renkli ve daha değerli gereçleri gömerek yapılan süsleme. Kakma yapılacak yüzey ve gömülecek malzemenin kompozisyonunda pek çok seçenek kullanılmıştır. Örneğin taşın içine renkli mermer, abanoz üstüne sedef veya bağa, ceviz üstüne fildişi, kemik, tahta ya da demir üstüne altın veya gümüş parçalar, gümüş ya da altın eşya üstüne değerli taşlar gömülerek yapılan kakma işler vardır. Osmanlı mimarlığında, özellikle kündekâri tekniğindeki minberler, kürsüler, kapı, pencere ve dolap kapaklan üzerine sedef ve fildişi kakma yöntemi
KAPİLARİTE: gözenekli malzemelerin kılcal boşluklarından suyun yükselmesi
KENET: Taşların birbirine -veya varsa- arkadaki duvara yatay yönde eklenmesinde kullanılan, iki ucu kıvrık, 5-8 mm kalınlık, 50-60 mm genişlik ve 20-30 cm uzunlukta, yatay demir çubuk. Bağlanacak taşların boyutuna göre kenet büyüklükleri de değişir. Çoğunlukla demir lamaların çatal, kuyruklu vb. şekillerde bükülmesiyle yapılır. Ekin sağlamlaştırılması için, taşta açılan oyukların içine giren bu kıvrık uçların üzerine kurşun dökülür. Taşların birbiriyle bağlantısını sağlayıp duvarı güçlendirme işlevine sahip olan kenetler, diğer yandan da önemli bir tahribat nedeni olmaktadır. Rutubet etkisiyle paslanıp şişerek taşlan çatlatmakta, çatlaklardan giren yağmur suları da kenetleri çürüterek taşların ayrılmasına neden olmaktadır.
KULLAB = GÜLLAP : İki uzun demir parçanın ortasından birbirine geçerek kıvrılması, eklem noktasından sonra da yan yana gelerek çift katlı bir kesit oluşturması şeklinde yapılan ve uçlara doğru sivrilen, demircilerin yaptığı bir tür menteşe. Geleneksel Türk evlerinin kapı, pencere ve dolaplarında kapağın kasaya tutturulması ile açılıp kapanmasını sağlamak amacıyla kullanılır. Genellikle, ahşap kesitine açılan bir delik içine yerleştirilerek çakılır ve arka yüzeye çıkan uçlan iki yana yatırılıp -çıkıntı yapmaması için- tekrar tahtaya gömülür. Parçalan, (güllap haline getirilmeden) tek olarak da -içine halka yerleştirilmiş bir tesbit elemanı gibi- yaygın şekilde kullanılmıştır. Bu elemanı, çakma ahşap kapılardaki halkalı demir kabaralar veya metal rozetleri, merkezlerinden kapağa çakan iri başlı bir çivi gibi düşünmek mümkündür.
KÜFEKİ TAŞI: Yüzyıllardan beri İstanbul ve Trakya'nın yapı taşı gereksinimini karşılayan; "lümaşelli kalker'', "maktralı kalker'' ya da "Bakırköy taşı'' adlarıyla da bilinen; deniz kabuklarının -çoğunlukla da istiridye kabuklarının- oluşturduğu bir kalker. Açık bej-beyaz tonlarında, ince taneli ve kumlu görünümde, kolayca çizilebilir, kopma ve kesme özelliği çok yüksek, kompakt bir kayaçtır. Bileşimindeki karbonat oranı yüksek olduğu için, asitle reaksiyonunda hızlı bir köpürme izlenir. Bol fosilli, boşluklu, kalsit özellikli bir dokusu vardır. Diğer önemli bir özelliği, doğadan çıktığı anda her türlü işleme uygun olması ve kolay işlenmesi; havayla temastan sonra ise bünyesine karbon dioksit alarak ikincil bir hidratasyonla sertliğinin artması, dayanıklılık ve güç kazanmasıdır. Su içinde bulunduğu durumlarda da özellikleri değişmez. Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde genellikle Bakırköy çevresindeki (Yeşilköy Havalimanı, Bakırköy, Sefaköy, Yeşilköy , Şirinevler, Merter ve çevresindeki yerleşim alanları altında kalan) ocaklardan elde edildiği için daha çok "Bakırköy taşı'' denilen küfekinin üretimi -oldukça sınırlı olmakla beraber- bugün de sürdürülmektedir. Küfeki taşı, Sinan ve diğer Osmanlı mimarlarının eserlerinde daima ana yapı malzemesi olmuş; kaba işlenmişlikten kesme taş ve yoğun bezemeli düzeye kadar değişik, zengin bir kullanım alanı bulmuştur. Yalnızca örgü ve dış cephe malzemesi olarak değil, iç mekanlarda, döşeme kaplamalarında, kemerlerde, portal, mihrap ve minberlerde de kullanılmıştır. Süleymaniye Külliyesi yapımı sırasında Haznedar köyü yakınlarındaki Mehmet Paşa ve Lütfü Paşa Çiftlikleri civarında bulunan devlet taş ocaklarının işletildiği bilinmektedir.
KÜNDEKÂRİ: Kürsü ve minber tablaları yahut önemli kapı, pencere, dolap kapaklan... gibi elemanların yapımında kullanılan, küçük ahşap tablalar ve profilli çıtaların -geometrik bir bezeme oluşturacak şekilde- geçmeli olarak birbirine birleştirilmesi tekniği; bu teknikle üretilen yapı elemanı. Tablaların lifleri birbirine ters olarak yerleştirildiği ve biri ötekinin nem ve sıcaklıktan dolayı çalışmasına engel olduğu için, kündekâri tekniğindeki kanatlar düzlüklerini yüzyıllarca korur ve hiç çarpılmazlar.
MALAKÂRİ: Osmanlı mimarisinde kubbe, tavan veya duvarlara yapılan alçı kabartmalı ve renkli süsleme tekniği; mala ile yapılan alçı süsleme. Bu bezeme genellikle turuncu veya kırmızı bir zemin üzerinde beyaz olarak bırakılıp araları boyanır ve bazen, belli yerlerine, çini parçalan konurdu. Alçı kabartmaların yüksekliği 1 cm'den azdır ve bu kadar alçak olduğu için çoğunlukla uzaktan algılanmayıp kalemkâri sanılır. Mala gibi küçük bir aletle yapıldığı için bu adı almıştır.
MISKALA / SAYKALA : Madenleri parlatmak, perdahlamak için kullanılan; ucu yassı ve yuvarlak, uzunca, kalem gibi madeni bir çubuktan ibaret olan alet. Daha çok hakkak ve kuyumculara özgü olan bu araç mimaride de yaldızla yapılan tezhiplerin bazı kısımlarının donuk kaldığı ve parlatılması gerektiği durumlarda kullanılır. Bir maden üzerine sürüldüğü zaman, yüzeyindeki pürüzleri ezerek parlatır ve bu işleme ''mıskalalamak'' denir.
MUKARNAS: (Yakut Türkçesinde çıkıntı, burun) düşey bir yüzeyden, üzerinde bulunan daha taşkın bir yüzeye geçmek ve ona bindirmelik görevi yapmak için taş veya tuğladan küçük prizmalar şeklinde, birbiri üzerine oturan bindirmeliklere verilen ad, istelaktit. Sinan çağında bunlara tekil olarak mukarnas, çoğul olarak da mukarnesat denirdi. Karnasın çeşitli bölümlerine asaba, pah, badem, peş, kanat, yırtmaç, diş, püskül gibi adlar verilmiştir.
ORGANİK MALZEME: hayvansal yada bitkisel kökenli malzeme; ahşap, kağıt, deri, fil dişi vb.
ÖKÇE: Osmanlı döneminde kündekâri kapı, pencere ve dolap kapaklarını duvara bağlamak için menteşe kullanılmaz, kanatların altında ve üstünde bulunan millerden yararlanılırdı. Üstte genellikle kanada ayrı bir mil takılmaz; serenin ucunda kendinden soyma silindirik bir parça bırakılıp bu parça tavana açılan oyuğa girer; dönme hareketiyle ahşabın taşa çarpıp aşınmasını önlemek için de oyuğun içine demir, pirinç vb. madeni bir silindir yerleştirilirdi. Altta ise, döşeme taşına açılan kare veya dikdörtgen bir oyuğun içine aben-i ökçe yerleştirilir, etrafına kurşun dökülerek zemine tesbit edilir. Kanadın altında ökçe adlı koni biçiminde demir bir mil vardır. Bu konik milin sivri ucu demirin üstündeki oyuğa oturtularak kanadın rahatça dönmesi, açılıp kapanması sağlanır.
REVZEN : Eski evlerde ve saray, cami, türbe gibi yapıların alt sıra pencereleri üzerindeki ikinci sırada bulunan süslü pencere; kafa penceresi. Farsçada pencere anlamına gelen ''rovzen" sözcüğü, Osmanlılarda ''revzen" ya da ''revzen-i menkuş=nakışlı pencere" biçimine dönüşmüştür. Hava almak için açılıp kapanması gereken alt pencereler sade cam ve ahşap doğramalı, üst sıradakiler ise sabit ve alçı kayıtlıdır. Revzenler, renkli camlarla çeşitli desenler oluşturulan bir bezeme panosu gibi tasarlanır ve mekana hoş bir aydınlık verirler. Seçilen desenin uygulanması için, renkli camların arasına alçı kayıt dökme işinde lüleci çamurundan faydalanılır. Tahta bir taban üzerine, camların formunda çamur parçalan yerleştirilerek kompozisyon oluşturulur. Camlar bitmiş formundan biraz büyük kesilerek çamur parçalan üzerine oturtulur ve üzerine alttaki ile aynı biçimde bir kat çamur daha yerleştirilir. Böylece camlar iki çamur tabakası arasında kalır ve kenarları kayıt boşluklarına doğru taşmış olur. Çamur adacıkları arasındaki kanallara alçı dökülerek -camların kenarlarını içine alacak şekilde- kayıtlar yapılır. Döküm pürüzleri ve kusurlar, çakı ile temizlenerek düzeltilir. Yüksekteki pencerelerde yer alan küçük şekilli bezemelerde, aşağıdan bakıldığı zaman alçı kayıtların kalınlığı nedeniyle örgenin tam olarak görünmesi engelleneceği için, kayıtların eğimli dökülmesi gerekir. Bunun için çamur tabakasının kenarları, önceden, istenen eğimde kesilir. Revzenlerde, oldukça küçük örgeli kompozisyonlar yer aldığından dolayı, alçı kayıtlar çok incedir ve dış etkilerle çabuk bozulur. Önlem olarak, ince nakışlı camın duvarın iç yüzüne takılması ve dışa daha basit örgeli, kalın kayıtlı ikinci bir revzen takılarak içtekinin korunması düşünülmüştür. Birinci türdeki panolara ''içlik'', dışa takılan ikinci türdekilere ''dışlık'' denir. Osmanlı dini mimarisindeki dışlıklarda genellikle yuvarlak, eliptik ve ''filgözü'' adı verilen biçimlerde kayıtlar kullanılmıştır. Bazen alt sıra pencerelerin üzerindeki kemerlerin içi de pencere boşluğu gibi ele alınmış ve (diğer kafa pencerelerinde olduğu gibi) mavi, kırmızı, san, turuncu, mor, yeşil camlı içliklerle, bir bezeme panosu gibi tasarlanmıştır.
REZE/REZZE: Kapı, pencere, dolap kapaklarının tutturulması, açılıp kapanması ve kilitlenmesinde kullanılan, demircilerin yaptığı çeşitli türdeki menteşe ve kilitlerin genel adı. a-Kapı ve dolapları içeriden-dışarıdan açıp kapamaya yarayan ve başparmakla basılarak işletilen mekanizma. b-çift kanatlı kapılarda her zaman açılmayan kanadı ait ve üst eşiklere sabitleyen demir sürgü. c-Kanatlan söveye ya da duvara asmak için kullanılan ve kapağa çakılan elemanı uzun bir demir lama şeklinde olan menteşe. d-Sokak kapısını içeriden kapatmaya ya da gerektiğinde asma kilit asılarak kilitlemeye yarayan çengelli demir düze- ek... gibi türleri vardır.
RUMi : Birbirine bağlı kıvrımlı dallar ve uçlarındaki yarım palmet biçimli yapraklarla oluşturulan; Türklerin Orta Asya'dan beri kullandıkları ve Anadolu Selçuklularının üsluplaştırmaya başladıkları hayvan figürleri, filiz ve yaprakların Osmanlı döneminde daha çok stilize kompozisyonlara dönüştüğü bir süsleme biçimi; bu tür süslemenin ana örgesi. 15.Yüzyıldan sonra rumiler aşırı bir stilizasyonla hayvan figürlü görünümlerinden tümüyle uzaklaşmış, kökeni algılanmayacak şekilde, tüm süsleme alanlarında kullanılan farklı bir dekoratif karakter almıştır. Simetrik düzenlemelerle ya da eğrisel ve spiral doğrultulara aynı yönde yerleştirilerek kullanılan rumiler, başka tür örgelerin de yer aldığı süslemelerde daima kendi doğrultusunda devam ederek diğerlerine karışmaz. Birden çok rumi örgesine yer verilen kompozisyonlarda ise her biri ayn tür gibi yorumlanarak birbirilerini kesmezler. Çizim özelliklerine göre sade, dilimli, tepeli, hurde, piçide/sencide veya sarma, kanatlı gibi değişik isimler alır
SEDEF/SADEF: Minber, kapı, dolap kapağı, sandık, rahle...vb. ince marangozluk ürünü eşyaların kakma bezemelerinde kullanılan; inci çıkarılan istiridye kabuklarının iç yüzündeki parlak madde. Ceviz, meşe, abanoz gibi ahşap yüzeylerin oyulmuş kısımlarına sedeften kesilmiş parçaların yapıştırılması için tutkaldan daha iyi bir yapıştırıcı olarak ''dövülerek çok ince toz haline getirilmiş istiridye kabuklarının yumurta akıyla macun haline getirildiği'' bir karışım tercih edilmiştir. Mimar Sinan ve Mehmed Ağa gibi ünlü Osmanlı mimarları, eğitimlerinin başlangıcında sedef kakma işlerini öğrenerek ''sedefkâr'' olmuşlardır.
SOMAKİ : Küçük siyah benekli, koyu kırmızı ya da yeşil renkli, iyi cilalanabilen; sütun ve trabzan yapımında kullanıldığı bilinen, mermer görünümünde, ancak magmatik kökenli ve çok sert bir taş olan porfır.
TUZLANMA: gözenekli malzemelerin içerdiği tuzların suyla birlikte yüzeye taşınması ve suyun buharlaşması sırasında yüzeyde tuz kristallerinin oluşması.
ÜSTÜBEÇ : Pigment olarak beyaz boya yapımında, boyaların yoğunluğunu arttırmada yahut günümüzde- yağlıboya ve (dış hava etkisine açık dar yarık ve çatlakları doldurmak amacıyla tutkal ve tebeşir tozu ile üretilen üstübeç macunu gibi) macunlarda dolgu gereci olarak kullanılan; beyaz renkli ve çok örtücü bir madeni tozun genel adı.
ZENBEREK: Çevirmeye ve sıkıştırmaya yarayan demir yay. Kapı veya dolap kanatlarını kapalı tutup gerektiğinde açmaya yarayan ve ”çarpma” adı da verilen bu demir düzenek.
ZIVANA: Sütunla başlık ve altlığını birbirine bağlamakta ya da minare örgüsünde olduğu gibi taşların üst üste eklenmesinde kullanılan; günümüzde ''saplama'' adı da verilen kare kesitli, kalın ve başsız bir çivi şeklinde yahut yassı ve uçlara doğru genişleyen formda; kenet gibi kurşunla tesbit edilen demir yapı ögesi. Osmanlı mimarlığında bütün taşlarda zıvana bulunduğu söylenemez, ancak belli bazı yerlerde -özellikle-duvar köşelerindeki, ayaklardaki ve kemer aksı doğrultusundaki taşların düşey yönde eklenmelerini sağlamak amacıyla kullanılmıştır.
Zank Taşı : Çeşmelerde, üzerinde musluklar bulunan, yüzeyi çoğunlukla bezemeli, düşey konulmuş büyük ve yassı taş.
Çini - Toprağın pişirildikten sonra şekil verilip kap-kacak, tabak, vazo, sürahi vb. eşyalar üretilmesine dayalı bir el sanatıdır.
Çinicilik - Fayans, porselen tabak, seramik gibi eşyaların süslenmesinde kullanılan bir yüzü sırlı, renkli dekor ve motiflerle işlenmiş kaplama malzemesine, bu malzemeyle işlenmiş eşyalara çini, bu süsleme işidir
Resim - Yüzey üzerine renklerle, zihinsel eylemin ifadesi olan estetik bir görünüm oluşturmaktır.
Tuval – Genellikle yelkenlilerde, tentelerde, döşemelerde ve yağlı boya tablolarda kullanılan çeşitli ağırlıklarda keten veya pamuklu sık dokuma kumaş
Kasnak - Anahtarlı veya anahtarsız, tuval bezini germek için kullanılan tahta destek
Konservasyon (sanat) – Kültürel ve doğal mirasın, özellikle sanat eserlerinin nesiller boyu özelliklerini kaybetmemesi, uzun vadeli saklanması için bakım, onarım işlemleri içeren disiplin
Sırlama – Perdahlama, ince şeffaf bir tabakayla kaplama
Zemin – Resmin ilk tabakası; boyama öncesi tuval veya ahşap üzerinde birörnek doku ve emicilik sağlamak için uygulanan astar katı. Ahşap paneller, duralit ve tuval bezi üzerinde kullanımının yanı sıra varaklama ve diğer dekoratif süreçlerin öncesinde de uygulanır
Kumaş Astarlama - Tuvalin arkasından veya içinden orijinali sağlamlaştırmak ve korumak için orijinal tuval ile bir örnek yeni sağlam dokuma kumaş ile astar yapılması
Medium – İçinde boya pigmentlerinin dağılabileceği herhangi bir likit veya katı öz
Pigment – Toz boya maddesi. Boya veya mürekkep için renk sağlayan bileşen. Beyaz ışıkta her zaman aynı spesifik renk olarak görülen, organik olan veya olmayan; naturel veya suni erimez madde, medium ile uygulandığında özgül renk elde edilir.
Boya - Pigmentlerin medium ile birleşmesi ile oluşan renkli madde. Resim yapmak için kuru, su ve yağ bazlı malzeme.
Vernik – Kuruyan yağların veya buharlaşabilen solventin içinde çözünebilen reçine solüsyonu; altında kalan zemin için koruyucu astar tabakası. İnce bir film tabakası olarak boya veya ahşap üzerine sürülür. Bileşenlerindeki uçucu solventin buharlaşması ve/veya yağın oksitlenmesi ile sertleşip kurur. Vernikler eskiden sadece doğal reçineden yapılırken günümüzde yapay reçineler ile de üretilmektedir.
Rötuş - Birşey üzerindeki kusurları düzeltmek amacıyla yapılan iyileştirme işlemidir.
Müzayede - Mezat olarak da bilinir, taşınır ya da taşınmaz malların açık artırma yoluyla alım ya da satımı
Eksper - İşin uzmanı, işi bilen, değerlendiren, yorumlayan, değer biçen, karar veren kişidir.
İngilizce "expert" sözcüğünden Türkçe'ye geçmiştir. Eksper, mesleği bir şeyin değerini saptamak, zararın toplamını belirlemek vb. gibi ya da sanat yapıtlarının özgünlüğünü kanıtlayan kimsenin, bilirkişinin adıdır.
Ekspertiz - Bilirkişi (Eksper) raporlarına ekspertiz denir.
ÇİÇEKLENME: malzemenin içinde bulunan tuzların, bazı etkenler sonucu dış yüzeye çıkması sonucunda oluşan lekeler.
ÇİNKO BEYAZI : Çinko oksit; başka pigmentlerde ışık etkisiyle rengin uçmasını önleyen ve zehirli olmayan, ''Çin Beyazı'' da denilen bir boyarmadde. Çok beyaz ve incedir, örtücü gücü az olmasına karşın kararmayan bir dayanıklılığı vardır.
Çivid : Çin, Yemen, Hindistan'da yaygın olarak yetişen ve baklagillerden Indigofera, turpgillerden Isatis tinctoria gibi genel olarak "çivitotu" adı verilen bitkilerin yapraklarından çıkarılan; çoğunlukla parlak koyu mavi, kırmızı, yeşil ve sarı renkleri de olabilen bir toz boya.
Çinko Beyazı : Çinko oksit, başka pigmentlerde ışık etkisiyle rengin uçmasını önleyen ve zehirli olmayan, "Çin Beyazı" da denilen boyarmadde.
Canfes : Tek renk ipekten, çok ince, desensiz ve saydam, yüzeyi tafta gibi hareli, eni 60cm. kadar olan, bezayağı dokuma eski bir Türk kumaşı.
Çiriş : Zambakgillerden beyaz çiçekli bir bitki olan çirişotunun (Asphodelus) kökü dövülerek yapılan ve su ile karıştırılarak tutkal gibi kullanılan esmer-sarı renkli toz.
CUMBAY: apıların yerkatı üstündeki katlarında, anaduvarların dışına, sokağa doğru çıkıntı yapmış oda.cumbaların üstü örtülü, önü açık ya da kafeslidir.
DÖNME DOLAB TAKIMI: Dönme dolap Eski Türk evlerinde, büyük konaklarda erkeklerle kadınların birbirini görmeksizin yemek ve eşya alıp vermesi için haremle selamlık arasındaki duvarda yapılan; bir bölümü raflı, uzunca ve bir eksen etrafında çevrilen dolaplara denir.
Dirhem : Okka'nın 1/400'i olan 3.207gr'lık ağırlık ölçüsü.
Bazı kaynaklarda 3.208 veya 3.25 gr. gibi farklı değerlerde gösterilmektedir.
EDİRNEKARİ: Tahta üzerine boya ve altın yaldız ile yapılan laklı veya laksız nakışlar. 14.yüzyıldan 19.yüzyıl ortalarına kadar bu tarzda bezenmiş tavanlar, ahşap duvar kaplamaları, kapılar, dolap kapaklan ile saat, sandık, çekmece, raf ve çeşitli küçük eşyalar üretilmiştir. Boyaları çok sağlam, işleme tarzı çok ustalıklı olan bu nakışlarda genellikle yeşil ve kahverengi içinde kırmızı çiçek motifleri ve parça parça sarı renkler bulunur. Edirne'de yapılan çekmecelerin içine yaldızla tuğralar ve çeşitli süsler işlenmiştir.
Erre : Kerestelik tomruk ve tahta biçilirken karşılıklı iki kişi tarafından kullanılan, iki saplı büyük testere. Bıçkı.
Evsat : Malzeme kalitesinin ikinci sınıf veya boyutlarının büyük ile küçük arasında olduğunu belirten sıfat.
Ednâ : En kötü kalite malzemeyi tanımlamak için kullanılmış bir sıfat.
Errekeşân : Bıçkı kullanarak tomruk ve tahtaları kesen işçiler grubu.
GERGİ DEMİRİ : Kemerlerin açılmasını engellemek için kullanılan; başlığın bittiği kotta sütunu duvara ya da diğer sütunlara bağlayan demir çekme çubuğu.
Gerdâne : Herhangi bir şeyi asmak için kullanılan demir halka.
Gre : Akarsuların veya rüzgarların sürükleyerek çukur yerlerde biriktirdikleri taşlardan olan kumtaşının bir diğer adı.
Gülbahar : Çoğunlukla ebru yapmakta kullanılan koyu kırmızı renkli toprak boya.
HORASAN:
l-Kırılmış-öğütülmüş tuğla, kiremit, çömlek vb. pişmiş kil kökenli "agrega'' malzeme. içindeki tuğla, kiremit tanecikleri bazen nohut büyüklüğünde, bazen de elekten geçecek ince bir toz halinde olabilir ve taneciklerin boyutuna göre ince horasan, kaba horasan olarak adlandırılır.
2-Horasan'ın kireç ve su (bazen de kum) ile karıştırılmasıyla elde edilen ve eskiden çimento yerine kullanılan dayanıklı bir örgü harcı.
Haşebpare : Ağaç, tahta parçası.
Halkâri : 1 - Altın yaldız. 2 - Altın yaldızla yazı yazma veya oyma ve nakışlarla süsleme sanatı.
İspanya Beyazı : Eski çağlardan beri toz boya olarak kullanılan ve doğal CaCo3'ın şekilsiz bir türü olup kireç zerreleri ile bazı mikroorganizma kabuklarının parçalanmasıyla oluşan; çinko ve kurşun kökenli başka türleri de olabilen kaba üstübeç, toprak beyazı.
İsfidac : Pigment olarak beyaz boya yapımında, boyaların yoğunluğunu arttırmada veya günümüzde yağlıboya ve macunlarda (dış hava etkisine açık dar yarık ve çatlakları doldurmak amacıyla tutkal ve tebeşir tozu ile üretilen üstübeç macunu gibi) dolgu gereci olarak kullanılan, beyaz renkli ve çok örtücü bir madeni tozun genel adı.
İbrişim Saçak : Süs ve dikiş yerlerini kapatmak amacıyla kumaşın kenarına dikilen bükülmüş ipek saçak bandı.
KAKMA : Taş, metal, ağaç veya kaplama yüzeylerine yapılan oymalara, ince levha biçiminde renkli ve daha değerli gereçleri gömerek yapılan süsleme. Kakma yapılacak yüzey ve gömülecek malzemenin kompozisyonunda pek çok seçenek kullanılmıştır. Örneğin taşın içine renkli mermer, abanoz üstüne sedef veya bağa, ceviz üstüne fildişi, kemik, tahta ya da demir üstüne altın veya gümüş parçalar, gümüş ya da altın eşya üstüne değerli taşlar gömülerek yapılan kakma işler vardır. Osmanlı mimarlığında, özellikle kündekâri tekniğindeki minberler, kürsüler, kapı, pencere ve dolap kapaklan üzerine sedef ve fildişi kakma yöntemi
KAPİLARİTE: gözenekli malzemelerin kılcal boşluklarından suyun yükselmesi
KENET: Taşların birbirine -veya varsa- arkadaki duvara yatay yönde eklenmesinde kullanılan, iki ucu kıvrık, 5-8 mm kalınlık, 50-60 mm genişlik ve 20-30 cm uzunlukta, yatay demir çubuk. Bağlanacak taşların boyutuna göre kenet büyüklükleri de değişir. Çoğunlukla demir lamaların çatal, kuyruklu vb. şekillerde bükülmesiyle yapılır. Ekin sağlamlaştırılması için, taşta açılan oyukların içine giren bu kıvrık uçların üzerine kurşun dökülür. Taşların birbiriyle bağlantısını sağlayıp duvarı güçlendirme işlevine sahip olan kenetler, diğer yandan da önemli bir tahribat nedeni olmaktadır. Rutubet etkisiyle paslanıp şişerek taşlan çatlatmakta, çatlaklardan giren yağmur suları da kenetleri çürüterek taşların ayrılmasına neden olmaktadır.
KULLAB = GÜLLAP : İki uzun demir parçanın ortasından birbirine geçerek kıvrılması, eklem noktasından sonra da yan yana gelerek çift katlı bir kesit oluşturması şeklinde yapılan ve uçlara doğru sivrilen, demircilerin yaptığı bir tür menteşe. Geleneksel Türk evlerinin kapı, pencere ve dolaplarında kapağın kasaya tutturulması ile açılıp kapanmasını sağlamak amacıyla kullanılır. Genellikle, ahşap kesitine açılan bir delik içine yerleştirilerek çakılır ve arka yüzeye çıkan uçlan iki yana yatırılıp -çıkıntı yapmaması için- tekrar tahtaya gömülür. Parçalan, (güllap haline getirilmeden) tek olarak da -içine halka yerleştirilmiş bir tesbit elemanı gibi- yaygın şekilde kullanılmıştır. Bu elemanı, çakma ahşap kapılardaki halkalı demir kabaralar veya metal rozetleri, merkezlerinden kapağa çakan iri başlı bir çivi gibi düşünmek mümkündür.
KÜFEKİ TAŞI: Yüzyıllardan beri İstanbul ve Trakya'nın yapı taşı gereksinimini karşılayan; "lümaşelli kalker'', "maktralı kalker'' ya da "Bakırköy taşı'' adlarıyla da bilinen; deniz kabuklarının -çoğunlukla da istiridye kabuklarının- oluşturduğu bir kalker. Açık bej-beyaz tonlarında, ince taneli ve kumlu görünümde, kolayca çizilebilir, kopma ve kesme özelliği çok yüksek, kompakt bir kayaçtır. Bileşimindeki karbonat oranı yüksek olduğu için, asitle reaksiyonunda hızlı bir köpürme izlenir. Bol fosilli, boşluklu, kalsit özellikli bir dokusu vardır. Diğer önemli bir özelliği, doğadan çıktığı anda her türlü işleme uygun olması ve kolay işlenmesi; havayla temastan sonra ise bünyesine karbon dioksit alarak ikincil bir hidratasyonla sertliğinin artması, dayanıklılık ve güç kazanmasıdır. Su içinde bulunduğu durumlarda da özellikleri değişmez. Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde genellikle Bakırköy çevresindeki (Yeşilköy Havalimanı, Bakırköy, Sefaköy, Yeşilköy , Şirinevler, Merter ve çevresindeki yerleşim alanları altında kalan) ocaklardan elde edildiği için daha çok "Bakırköy taşı'' denilen küfekinin üretimi -oldukça sınırlı olmakla beraber- bugün de sürdürülmektedir. Küfeki taşı, Sinan ve diğer Osmanlı mimarlarının eserlerinde daima ana yapı malzemesi olmuş; kaba işlenmişlikten kesme taş ve yoğun bezemeli düzeye kadar değişik, zengin bir kullanım alanı bulmuştur. Yalnızca örgü ve dış cephe malzemesi olarak değil, iç mekanlarda, döşeme kaplamalarında, kemerlerde, portal, mihrap ve minberlerde de kullanılmıştır. Süleymaniye Külliyesi yapımı sırasında Haznedar köyü yakınlarındaki Mehmet Paşa ve Lütfü Paşa Çiftlikleri civarında bulunan devlet taş ocaklarının işletildiği bilinmektedir.
KÜNDEKÂRİ: Kürsü ve minber tablaları yahut önemli kapı, pencere, dolap kapaklan... gibi elemanların yapımında kullanılan, küçük ahşap tablalar ve profilli çıtaların -geometrik bir bezeme oluşturacak şekilde- geçmeli olarak birbirine birleştirilmesi tekniği; bu teknikle üretilen yapı elemanı. Tablaların lifleri birbirine ters olarak yerleştirildiği ve biri ötekinin nem ve sıcaklıktan dolayı çalışmasına engel olduğu için, kündekâri tekniğindeki kanatlar düzlüklerini yüzyıllarca korur ve hiç çarpılmazlar.
Kuyu Bileziği : Kuyu içine düşülmesini engellemek için korkuluk olarak ağzına oturtulan kasnak biçimli demir veya silindirik yüksekçe taş. Osmanlılar tarafından genellikle bezemesiz, sade türleri kullanılmıştır.
Kettân-ı Sıva : Sıva içinde kıtık olarak kullanılan keten lifleri.
Külhan : Hamamlarda suyun ve diğer bölümlerin ısıtılması için ateş yakılan kısım.
Kendir : Kenevir sapından çıkarılan lif, kaba elyaf.
Şantiyede ya ip haline getirilerek veya su tesisatı döşenirken sızıntıları önlemek amacıyla kullanılırdı.
Kemha : Çözgüsü ve atkısı ipek, üst sıra atkısında ayrıca altın alaşımlı gümüş veya doğrudan doğruya gümüşlü kılabdan ile yapılmış nakışlar bulunan, kaftanlık veya döşemelik olarak kullanılan, havsız kadife gibi kalın ve ağır ipekli bir kumaş türü.
Kılabdan : Kılab denilen eğirme çarkı ile sarılan sırma, gümüş, altın, altın alaşımlı gümüş, veya bakır tel ile sarılmış ipek veya pamuk iplik.
Kende :
1 - Bir şeyin kenarına veya etrafına kazılmış çukur, hendek.
2 - Kesilmiş, biçilmiş.
Kitre : 25-30 cm. yüksekliğindeki geven (Astragalus) adlı çalı türü bitkilerin kökünde açılan yarıktan akan, ebru kağıdında ve bezleri sertleştirip parlatmak için kullanılan sakız gibi bir zamk.
Kabara : Büyük ahşap ve saç kaplama kapılara bir bezeme oluşturacak düzende çakılan yahut demir levhaları ahşap konstrüksiyona tutturmak için kullanılan, bazı türleri pirinç gümüş veya altın yaldızlı olabilen yuvarlak başlı irice çivi.
Lüle :
1 - Suyun istenen miktarda akmasını sağlamak için boruların ağzına konan ve tarihi kaynaklarda sagîr, vasat gibi değişik boyutları bulunduğu belirtilen mübas, pirinç, tunç gibi malzemelerden üretilmiş küçük boru.
2 - Maksemlerde su akan boruların ucuna veya maslak teknelerinin kenarındaki deliklere takılıp kente verilen suyun miktarını belirlemeye yarayan kısa ve ince boru parçası.
3 - Bu borunun çapından yararlanılarak oluşturulmuş ve bentlerden kente getirilip çeşmelere, ve yapılara verilen suyun miktarını belirlemede kullanılan bir su ölçeği.
MALAKÂRİ: Osmanlı mimarisinde kubbe, tavan veya duvarlara yapılan alçı kabartmalı ve renkli süsleme tekniği; mala ile yapılan alçı süsleme. Bu bezeme genellikle turuncu veya kırmızı bir zemin üzerinde beyaz olarak bırakılıp araları boyanır ve bazen, belli yerlerine, çini parçalan konurdu. Alçı kabartmaların yüksekliği 1 cm'den azdır ve bu kadar alçak olduğu için çoğunlukla uzaktan algılanmayıp kalemkâri sanılır. Mala gibi küçük bir aletle yapıldığı için bu adı almıştır.
MISKALA / SAYKALA : Madenleri parlatmak, perdahlamak için kullanılan; ucu yassı ve yuvarlak, uzunca, kalem gibi madeni bir çubuktan ibaret olan alet. Daha çok hakkak ve kuyumculara özgü olan bu araç mimaride de yaldızla yapılan tezhiplerin bazı kısımlarının donuk kaldığı ve parlatılması gerektiği durumlarda kullanılır. Bir maden üzerine sürüldüğü zaman, yüzeyindeki pürüzleri ezerek parlatır ve bu işleme ''mıskalalamak'' denir.
MUKARNAS: (Yakut Türkçesinde çıkıntı, burun) düşey bir yüzeyden, üzerinde bulunan daha taşkın bir yüzeye geçmek ve ona bindirmelik görevi yapmak için taş veya tuğladan küçük prizmalar şeklinde, birbiri üzerine oturan bindirmeliklere verilen ad, istelaktit. Sinan çağında bunlara tekil olarak mukarnas, çoğul olarak da mukarnesat denirdi. Karnasın çeşitli bölümlerine asaba, pah, badem, peş, kanat, yırtmaç, diş, püskül gibi adlar verilmiştir.
Müşebbek : Ağ veya kafes gibi örülü, oymalı.
Çoğunlukla mermer yahut metal aksesuarlar ve dekorasyon elemanlarının (müşebbek mermer, kandil-i müşebbek mutallâ, halka-i müşebbek) bezeme özelliğini belirten bir sıfat olarak kullanılmıştır.
Mertek : Ahşap çatılarda mahyadan oluklara kadar uzanıp kaplamadan gelen yükleri taşıyan ve aşıklara ileten, çoğunlukla 3-5x10-12cm boyutlarında biçilmiş ağaç.
Mahya :
1 - Ramazan ayında birden fazla minaresi olan camilerin iki minaresi arasına konulan ışıklı yazı.
2 - Çatıda iki eğik yüzeyin, dışta 180 derceden büyük bir açı yaparak birleştiği çizgi.
Maslak : Su yolu üzerindeki su toplama haznesi.
Maksem : Bentlerden gelen suların çevredeki çeşmelere, hamamlara, evlere dağıtıldığı lüleli havuz ve tekneleri olan üstü örtülü su haznesi.
Mâle : Harcı alıp tuğla ve taşların arasına sürmek için kullanılan, çoğunlukla üçgen şeklinde yassı demirden, tahta saplı duvarcı ve sıvacı aleti.
Demir parçasının biçimine göre çeşitli isimler alır ve farklı işlerde kullanılabilir. Derz yapmakta veya ince aralıklarla sıva ve harçla doldurmakta kullanılan ince, dar ve sivri uçlu türüne "dil malası" denir.
Nakkaşân : Her türlü renkli resim, duvar, tavan ve kubbe bezemelerini, kalem işlerini yapan sanatkarlar grubu.
ORGANİK MALZEME: hayvansal yada bitkisel kökenli malzeme; ahşap, kağıt, deri, fil dişi vb.
ÖKÇE: Osmanlı döneminde kündekâri kapı, pencere ve dolap kapaklarını duvara bağlamak için menteşe kullanılmaz, kanatların altında ve üstünde bulunan millerden yararlanılırdı. Üstte genellikle kanada ayrı bir mil takılmaz; serenin ucunda kendinden soyma silindirik bir parça bırakılıp bu parça tavana açılan oyuğa girer; dönme hareketiyle ahşabın taşa çarpıp aşınmasını önlemek için de oyuğun içine demir, pirinç vb. madeni bir silindir yerleştirilirdi. Altta ise, döşeme taşına açılan kare veya dikdörtgen bir oyuğun içine aben-i ökçe yerleştirilir, etrafına kurşun dökülerek zemine tesbit edilir. Kanadın altında ökçe adlı koni biçiminde demir bir mil vardır. Bu konik milin sivri ucu demirin üstündeki oyuğa oturtularak kanadın rahatça dönmesi, açılıp kapanması sağlanır.
Od Taşı : Ateşe dayanıklı olduğu için ocak, külhan ve fırınlarda, önemli inşaatlarda ise muhtemelen pek görünmeyen kısımlarda ve dolgularda kullanılan, yeşilimsi bir gre, kaba kumtaşı.
Perdaht : Maden, ahşap, taş veya sıvalı bir yüzeyin üzerine sert bir madde veya alet sürterek onu düzleştirip parlatma, pürüzsüz hale getirme işi.
Perdah terimi, başka bir açıklama yapılmaksızın, yalnız kullanıldığı zaman parlak olmayacak şekilde düzeltip cilaya hazırlamak anlamına gelir. Örneğin bir tahtayı cilalamak veya boyamak için önce zımpara kağıdıyla perdahlamak gibi.
REVZEN : Eski evlerde ve saray, cami, türbe gibi yapıların alt sıra pencereleri üzerindeki ikinci sırada bulunan süslü pencere; kafa penceresi. Farsçada pencere anlamına gelen ''rovzen" sözcüğü, Osmanlılarda ''revzen" ya da ''revzen-i menkuş=nakışlı pencere" biçimine dönüşmüştür. Hava almak için açılıp kapanması gereken alt pencereler sade cam ve ahşap doğramalı, üst sıradakiler ise sabit ve alçı kayıtlıdır. Revzenler, renkli camlarla çeşitli desenler oluşturulan bir bezeme panosu gibi tasarlanır ve mekana hoş bir aydınlık verirler. Seçilen desenin uygulanması için, renkli camların arasına alçı kayıt dökme işinde lüleci çamurundan faydalanılır. Tahta bir taban üzerine, camların formunda çamur parçalan yerleştirilerek kompozisyon oluşturulur. Camlar bitmiş formundan biraz büyük kesilerek çamur parçalan üzerine oturtulur ve üzerine alttaki ile aynı biçimde bir kat çamur daha yerleştirilir. Böylece camlar iki çamur tabakası arasında kalır ve kenarları kayıt boşluklarına doğru taşmış olur. Çamur adacıkları arasındaki kanallara alçı dökülerek -camların kenarlarını içine alacak şekilde- kayıtlar yapılır. Döküm pürüzleri ve kusurlar, çakı ile temizlenerek düzeltilir. Yüksekteki pencerelerde yer alan küçük şekilli bezemelerde, aşağıdan bakıldığı zaman alçı kayıtların kalınlığı nedeniyle örgenin tam olarak görünmesi engelleneceği için, kayıtların eğimli dökülmesi gerekir. Bunun için çamur tabakasının kenarları, önceden, istenen eğimde kesilir. Revzenlerde, oldukça küçük örgeli kompozisyonlar yer aldığından dolayı, alçı kayıtlar çok incedir ve dış etkilerle çabuk bozulur. Önlem olarak, ince nakışlı camın duvarın iç yüzüne takılması ve dışa daha basit örgeli, kalın kayıtlı ikinci bir revzen takılarak içtekinin korunması düşünülmüştür. Birinci türdeki panolara ''içlik'', dışa takılan ikinci türdekilere ''dışlık'' denir. Osmanlı dini mimarisindeki dışlıklarda genellikle yuvarlak, eliptik ve ''filgözü'' adı verilen biçimlerde kayıtlar kullanılmıştır. Bazen alt sıra pencerelerin üzerindeki kemerlerin içi de pencere boşluğu gibi ele alınmış ve (diğer kafa pencerelerinde olduğu gibi) mavi, kırmızı, san, turuncu, mor, yeşil camlı içliklerle, bir bezeme panosu gibi tasarlanmıştır.
REZE/REZZE: Kapı, pencere, dolap kapaklarının tutturulması, açılıp kapanması ve kilitlenmesinde kullanılan, demircilerin yaptığı çeşitli türdeki menteşe ve kilitlerin genel adı. a-Kapı ve dolapları içeriden-dışarıdan açıp kapamaya yarayan ve başparmakla basılarak işletilen mekanizma. b-çift kanatlı kapılarda her zaman açılmayan kanadı ait ve üst eşiklere sabitleyen demir sürgü. c-Kanatlan söveye ya da duvara asmak için kullanılan ve kapağa çakılan elemanı uzun bir demir lama şeklinde olan menteşe. d-Sokak kapısını içeriden kapatmaya ya da gerektiğinde asma kilit asılarak kilitlemeye yarayan çengelli demir düze- ek... gibi türleri vardır.
RUMi : Birbirine bağlı kıvrımlı dallar ve uçlarındaki yarım palmet biçimli yapraklarla oluşturulan; Türklerin Orta Asya'dan beri kullandıkları ve Anadolu Selçuklularının üsluplaştırmaya başladıkları hayvan figürleri, filiz ve yaprakların Osmanlı döneminde daha çok stilize kompozisyonlara dönüştüğü bir süsleme biçimi; bu tür süslemenin ana örgesi. 15.Yüzyıldan sonra rumiler aşırı bir stilizasyonla hayvan figürlü görünümlerinden tümüyle uzaklaşmış, kökeni algılanmayacak şekilde, tüm süsleme alanlarında kullanılan farklı bir dekoratif karakter almıştır. Simetrik düzenlemelerle ya da eğrisel ve spiral doğrultulara aynı yönde yerleştirilerek kullanılan rumiler, başka tür örgelerin de yer aldığı süslemelerde daima kendi doğrultusunda devam ederek diğerlerine karışmaz. Birden çok rumi örgesine yer verilen kompozisyonlarda ise her biri ayn tür gibi yorumlanarak birbirilerini kesmezler. Çizim özelliklerine göre sade, dilimli, tepeli, hurde, piçide/sencide veya sarma, kanatlı gibi değişik isimler alır
SEDEF / SADEF: Minber, kapı, dolap kapağı, sandık, rahle...vb. ince marangozluk ürünü eşyaların kakma bezemelerinde kullanılan; inci çıkarılan istiridye kabuklarının iç yüzündeki parlak madde. Ceviz, meşe, abanoz gibi ahşap yüzeylerin oyulmuş kısımlarına sedeften kesilmiş parçaların yapıştırılması için tutkaldan daha iyi bir yapıştırıcı olarak ''dövülerek çok ince toz haline getirilmiş istiridye kabuklarının yumurta akıyla macun haline getirildiği'' bir karışım tercih edilmiştir. Mimar Sinan ve Mehmed Ağa gibi ünlü Osmanlı mimarları, eğitimlerinin başlangıcında sedef kakma işlerini öğrenerek ''sedefkâr'' olmuşlardır.
Sandarak : Kuzey Afrika'daki Tetraclinis articulata, Callitris quadrivalvis adlı tuya ağaçları veya Kuzey Amerika, Kuzey Afrika ve Avustralya'da bolca bulunan bazı Callitris türlerinin gövde ve dallarından sızan yarı saydam, aromatik, doğal bir reçine.
Genellikle açık sarı renkli tozlu taneler halinde elde edilen sandarak cila yapımında, tütsü için ve romatizmaya karşı ilaç olarak kullanılırdı. Günümüzde ispirtolu verniğin hammaddesi olan bu kırılgan reçine aseton, eter, etilglikol ve terebentinde erir.
Savat : Bir maden veya kuyumculuk ürününün, özelikle gümüş objelerin yüzeyine çelik kalemle açılan oyuklara siyah renkli, eritilmiş başka bir madensel karışım dökülerek kakma yapma tekniği.
Savat tekniğinde, doldurulan madensel karışımın içinde bakır, kurşun ve kükürt bulunur. Gümüş eşyaların yüzeylerinde yapılan desen, motif, yazı ve resimleri kuru olarak sıvamaya ekme savat, madensel karışımı macun haline getirdikten sonra sürmek işlemine sürme savat ismi verilir.
SOMAKİ : Küçük siyah benekli, koyu kırmızı ya da yeşil renkli, iyi cilalanabilen; sütun ve trabzan yapımında kullanıldığı bilinen, mermer görünümünde, ancak magmatik kökenli ve çok sert bir taş olan porfır.
Sîm-i Güdâhte : Eritilmiş gümüş.
Seng-i Moloz : Moloz duvar örgüsünde veya değişik amaçlarla ocaktan çıktığı gibi düzeltilmeden kaba ve değişik büyüklükte taşlar.
Seng-i Köstere : Korendon ve demir oksitlerinin karıştırılıp sıkıştırılmasıyla elde edilen köseletaşı, bileği taşı.
Seng-i Helik : Duvar örülürken büyük taşların arasına yerleştirilen daha ufak boyutlu taşlar.
Sebz :
1 - Yeşil renk
2 - Yeşil, koyu mavi veya siyah renkli bir boya türü
TUZLANMA: gözenekli malzemelerin içerdiği tuzların suyla birlikte yüzeye taşınması ve suyun buharlaşması sırasında yüzeyde tuz kristallerinin oluşması.
Tevki : Kelimelerin arası birleştirilerek yazılan bir yazı üslubudur. Resmi divanlarda, berat, ferman ve tuğralarda kullanılmış olan bir yazı çeşididir. Sülüse benzeyen daha yumuşak hatlı ve hareketli büyük boy yazılardır.
Tombak : İçerisinde %86 sarı bakır ve %14 çinko bulunan, altın taklidi olarak pekçok gündelik eşyanın yapımında kullanılan ve bazen üzeri altınla kaplanabilen alaşım.
Tafta : Atkısıyla örgüsü farklı renklerde olan, bu yüzden içindeki hareket ettikçe rengi değişiyormuş etkisi veren , ipekli sert kumaş.
Tirşe :
1 - Yeşil ile açık mavi arası bir renk.
2 - Üzerine yazı yazmak, minyatür yapmak veya varak yapımında kullanılacak altını dövecekleri kılıfı elde etmek amacıyla hazırlanan dana, ceylan, koyun gibi hayvanların derisi.
Deriler bir tahta üzerinde temizlenir, zarları çıkartılır, yağları ve pürüzleri kazınarak inceltilir ve böylece yazı yazmaya elverişli hale getirilirdi.
ÜSTÜBEÇ : Pigment olarak beyaz boya yapımında, boyaların yoğunluğunu arttırmada yahut günümüzde- yağlıboya ve (dış hava etkisine açık dar yarık ve çatlakları doldurmak amacıyla tutkal ve tebeşir tozu ile üretilen üstübeç macunu gibi) macunlarda dolgu gereci olarak kullanılan; beyaz renkli ve çok örtücü bir madeni tozun genel adı.
Veted : Kaynaklarda Farsça mîh-i şâh-ı merdâne terimiyle de tanımlanan iri, ahşap kazık.
ZENBEREK: Çevirmeye ve sıkıştırmaya yarayan demir yay. Kapı veya dolap kanatlarını kapalı tutup gerektiğinde açmaya yarayan ve ”çarpma” adı da verilen bu demir düzenek.
ZIVANA: Sütunla başlık ve altlığını birbirine bağlamakta ya da minare örgüsünde olduğu gibi taşların üst üste eklenmesinde kullanılan; günümüzde ''saplama'' adı da verilen kare kesitli, kalın ve başsız bir çivi şeklinde yahut yassı ve uçlara doğru genişleyen formda; kenet gibi kurşunla tesbit edilen demir yapı ögesi. Osmanlı mimarlığında bütün taşlarda zıvana bulunduğu söylenemez, ancak belli bazı yerlerde -özellikle-duvar köşelerindeki, ayaklardaki ve kemer aksı doğrultusundaki taşların düşey yönde eklenmelerini sağlamak amacıyla kullanılmıştır.
Zank Taşı : Çeşmelerde, üzerinde musluklar bulunan, yüzeyi çoğunlukla bezemeli, düşey konulmuş büyük ve yassı taş.
Namazgâh,
Açık havada namaz kılmak için düzenlenmiş ibadet mekanı.
İslamiyetin ilk dönemlerinde cuma ve bayram namazlarının topluca kılınabilmesi için oluşturulan açık alanlara musalla denirdi. Osmanlılar zamanında yakınında cami veya mescid bulunmayan şehir dışındaki alanlarda, namaz kılmak için oluşturulan mekânlara namazgâh denildi.
Namazgahlar normal zeminden biraz yüksekte, birkaç basamakla çıkılan düz bir set biçiminde inşa edilir. Namazgâhta kıbleyi gösteren büyük bir taş bulunur. Bu taşın üstünde genellikle namazgâhı yaptıran kişinin ismi ve ayetler yazılır. Bazı namazgâhlarda minber de bulunmaktadır.
Namazgâhlardan bir tanesi Bursanın Yıldırım ilçesindeki Namazgah semtindedir ve biraz bozunmaya uğramış olsa da günümüze kadar gelmeyi başarmıştır.
Bina,
içinde oturmak veya herhangi bir amaçla kullanılmak üzere yapılan kapalı ve içi gerekli şekilde bölmeli yapı. Binalar kullandıkları amaçlara göre çeşitli adlar alırlar. Ailelerin oturmasına yarayan binalara mesken, işyerlerinin bulunduğu binalara han, yolcuların konakladıkları binalara otel, çeşitli işyerlerinin ve iş tesislerinin bulunduğu binalara fabrika (ya da yapılan işe göre boyahane dökümhane Demirhane, iplikhane gibi) denir. Bunlardan başka resmî işlere yarayan (karakol, adalet sarayı, hükümet konağı, okul, hastane, kışla, postane gibi) binalarla resmî binalar, çeşitli faaliyetlere yarayan (kütüphane, konser salonu, tiyatro, sinema gibi) binalara da genel binalar adı verilir. Binalar ; kerpiç, ahşap, kârgir, betonarme yapı malzemelerinden yapılabilir.
Cami,
İslam'da bir ibadet mekanı. Genellikle minaresiz küçük camilere veya bazı kurum ve kuruluşlarda ibadet için ayrılmış ufak mekanlara mescit denir. Camiler her ülkede değişik göz alıcı mimari tarzlar ve süslemelerle inşa edilirler.
Kur'anda ibadethane adı olarak cami terimi geçmez ancak "secde yapılan yer" anlamındaki mescit kavramı kullanılır.[kaynak belirtilmeli] Kur'an'da mescidlerin imarı ve onarımı üzerine olan Tevbe suresinin 18. ayeti ve Muhammed'in cemaatle namazı ve hayratı öven hadislerini temel alan İslam dini mimarisi ilk mabet Kabe ile ve ilk mescit olan Kuba Mescidi ile başlamış, Mescid-i Nebevi ve benzerleriyle devam ederek yayılmış ve günümüze kadar gelmiştir.
Alevi müslümanlığında ibadet mekanı olarak cemevleri kullanılmaktadır. Şii-Alevi müslümanlar teberra kuralları gereği duvarlarında Ebubekir, Ömer ve Osman'ın adı yazılı olan sünni camilerinden uzak dururlar.[kaynak belirtilmeli] Camilerinde sadece Hüseyin'in ismini yazarlar. Bazı din bilginleri ise kişiler adına yapılmış camileri tevhid ilkesine aykırı bulurlar.
cephe,
temelde bir yapının dışa bakan ön yüzünü ifade eden terimdir. Yapının yan yüzleri ya da arka yüzü için de kullanılabilir.
Fransızca olan ve "cephe, yüz" anlamına gelen façade sözcüğünden Türkçeye fasad olarak geçmiş bir terim de aynı anlamda kullanılabilmektedir ancak bu kelimeye TDK'nın Güncel Türkçe Sözlük'ünde rastlanmaz.
Mimarlıkta ön cephe, bir binanın tasarımı açısından sıklıkla en önemli bölümdür çünkü binanın geri kalanının tarzını da belirler. Bu önem doğrultusunda, tarihsel anlam kazanmış pek çok ön cephe, yerel ya da genel şehir ve bölge planlama kanunları ile koruma altına alınmıştır ve değiştirilmeleri ya çok kısıtlanmış ya da yasaklanmıştır.
Film (daha kısıtlı olarak da sahne sanatları) setlerinde, kurgusal binalar sıklıkla yalnızca cephelerden oluşur. Yalnızca cephe inşası hem daha ucuzdur, hem de bina inşası ile ilgili kanuni düzenlemeler gerektirmez. Arkalarından desteklenerek dik tutulan bu cepheler, gerekli sahnelerde oyuncuların giriş-çıkış yapabilmesi için kapılar ve o kapıların açıldığı, iç düzenlemesi yapılmış odalar da içerebilir.
Paris'te Île de la Cité'de bulunan ve Roma Katolik Kilisesi'ne bağlı Notre Dame Katedrali'nin ön (batı) cephesi (façade) nin alt bölümü. Üst kısmında Yehuda ve İsrail'in 28 kralının heykeli, altndaki kapı kısmında (soldan soğa dorğu) İsa'nın annesi Meryem'in bakireyken hamile kalması, Kıyamet günü,. Meryem'in annesi Anna'nın kabartmaları bulunmaktadır.
Friz,
mimarlıkta taban kirişi ile çatı arasında kalan, kabartmalarla bezeli ya da düz şerit. Antik Roma ve Yunan mimarîlerinde sıklıkla kullanılmışlardır.
Hünkar mahfili,
Cami içindeki müezzinlere ayrılmış sütunlu, yüksekçe mahfildir. Büyük camilerde rastlanır.
Kabartma veya diğer adıyla rölyef,
yüzey üzerine yapılan yükseltme ya da çökertmelere denir.
Alçak ve yüksek rölyef olmak üzere ikiye ayrılır. Mimarlıkta da heykel sanatında da kullanılan bir terimdir. Yüzey üzerine yükseltilerek yapılıyorsa yüksek rölyef, çökertilerek yapılıyorsa alçak rölyef adını alır. Üzeri işlenebilir malzemeleri şekillendirme olarak da tanımlanabilir. Kabartma, sanat kolları dahil endüstri, tarım ve günlük hayatta da kullanılır.
Mimarlıkta kil, alçı, taş gibi işlenebilir malzemelerin yüzeyinde, alçaklı, yüksekli şekiller meydana getirmektir. Kabartma, ışık alan ve almayan yönlerin belirme derecesine ve yüzey şekline göre, alçak, orta yüksek olarak çeşitlenir. Alçak kabartma, yüzeyden çok az ayrılan kabartmalardır. Madalyon, para vb. şeylerde görülen kabartmalar bu şekildedir. Yüksek kabartma, yüzeyden oldukça yükselen kabartmalardır. Şeklin hemen hemen yarısı denilebilecek derecede yüksektir. Rond-bos kabartmalar ise heykele yaklaşır şekildedir. Şekiller satıha alçak taraflarından yapıştırılmış gibidirler.
Kabartma olarak yapılmış süslemeler, mimari yapılarda taşa, mermere işlendikleri gibi madenden ve ahşaptan yapılmış eşyalar üzerinde de görülürler. Şamdan, kapı tokmağı gibi madeni eşyalarda, kapı, pencere kanadı, rahle, dolap, çekmece gibi ahşap eşyalarda kabartma şeklinde yapılmış süslemelere çok rastlanır. Mimari eserlerin dış veya iç cephelerinde yapının görülecek yerlerinde taş veya mermer üstüne kabartılarak yapılmış süslemeler vardır.
Büyük Selçuklu devri mimarları, ana malzeme olan tuğlayı süslemede kullanmalarının yanında, stüko üzerinde yaptıkları kabartmalardan da geniş ölçüde faydalanmışlardır. Arabesk süslemeler arasındaki kufi yazıyla elde edilen kabartma süslemeler Selçuklu mimarisinin karekteristik özelliği olarak kabul edilir. Merv, Nişabur ve Kazvin'de bulunan Selçuklu eserleri, bu mimarinin kabartma süslemelerinin en güzel örnekleridir.
Anadolu Selçuklu mimarisinde süs unsuru ön planda yer alır. Binalar geniş süslemeye imkân verecek tarzda inşa edilmiş gibidir. Kapı, pencere, söve ve friz gibi unsurlar şerit, örgü, kabara ve palmet gibi kabartmalarla bezenmiştir. Taş işlemeciliğinin ilerlediği Anadolu Selçuklu mimarisinde özellikle portallerde rumi denilen süsleme şekli kabartma olarak tatbik edilmiştir. Bu devre ait kabartma süslemeye en iyi örnekler, Divriği Ulu Cami, Karatay Medresesi, Niğde Alaaddin Camii portali, Konya Sırçalı Medrese, Erzurum Çifte Minareli Medresede görülür.
Osmanlı sanatında taş işçiliği üç ana grupta toplanır: 1. Kabartma, 2. Şebeke, 3. Renkli taş. İlk devir Osmanlı mimarisinin taş süslemesinin önemli bir kısmını kabartmalar teşkil eder. Yuvarlak, sivri profilli veya düz yüzeyli olmak üzere çeşitli teknikler alçak kabartma olarak tatbik edilmiştir. İznik Yeşil Camii taş süsleme sanatının en iyi örneklerine sahiptir. Sütun ve paye başlıkları ile kemer yastıklarında görülen lotus ve palmet motifleri düz satıhlı kabartma tekniğiyle yapılmıştır. Bursa Yıldırım Camiinde ise kabartma klasikleşmiş bir görüntü içindedir. Mukarnasın bol ve ince işçilikle kullanılması camiye ayrı bir özellik kazandırmaktadır. Bursa Yeşil Camii ise, klasik devirde Osmanlı taş işçiliğinin varacağı en olgun seviyede süslemelere sahiptir. Edirne Üç Şerefeli Camiinde de taşa işlenmiş kabartma yazının en girift istifli örneklerinden biri portalinde görülebilir.
Çok çeşitli zevklerin, işçiliğin ve motif bileşimlerinin ortaya konulduğu Osmanlı mimari sanatı, 17. asırdan sonra klişeleşmiş ve rumi grubu ile mukarnasın bol kullanıldığı eserler vermeye başlamıştır.
Kemer (Farsça: ??? ,kamar),
mimarlıkta iki sütun veya ayağı birbirine üstten yarım çember, basık eğri, yonca yaprağı vb. biçimlerde bağlayan ve üzerine gelen duvar ağırlıklarını, iki yanındaki ayaklara bindiren tonoz bağlantıdır.[1] Kemerler ilk olarak MÖ 2. binyılda Mezopotamya mimarisinde görülmüş, sistematik kullanımı ise bu tekniği çeşitli mimari yapılara ilk kez uygulayan Romalılarla başlamıştır.
Kiosk
Kiosk, Avrupa dillerine Türkçe köşk kelimesinden geçen bir sözcüktür.
Ukrayna'da bir sigara kiosku, Almanya'da ve bazı Avrupa ülkelerinde gazete, sigara vb. satan büfeye verilen ad.
Kiriş,
yapılarda döşeme ve kullanım alanı yüklerini düşey taşıyıcılara (kolon) aktaran, mekanik olarak çubuk kabul edilen yapı elemanıdır. Betonarme yapılarda döşeme yüklerinin öncelikle kirişlere aktarıldığı ve kesme kuvveti ile moment tesirleri taşıyan kirişlerin bu kuvvetleri kolonlara aktardığı kabul edilir. Kirişlerin kolondan kolona olan boylarına kiriş açıklığı denir. Kiriş açıklığı arttıkça kiriş kesit yüksekliğinin arttırılması gerekir. Kirişte düşey deformasyonlar (sehim) kontrol altında tutulmalıdır. Aksi takdirde, yapı kullanım konforu azalacaktır.
Mahfil
Cami içindeki müezzinlere ait mekan. Müezzin mahfili yahut hünkar mahfili şeklindedir. Etrafı tahta veya taş parmaklıkla çevrilidir. Müezzin mahfilinde müezzinler ezan, kaamet, tesbihat sesleri verirler; bazen imamın tekbirlerini tekrarlarlar. Bunların yüksekliği 3 metreye kadar çıkar, mermer veya ahşap ayaklarla desteklenir. Bazıları basamaklıdır, bazıları dayama merdivenlidir. Tavanları süsleme sanatıyla döşelidir. Genellikle sahının sağ-orta kısmında (Sultanahmet Camii) yer alır.
Mihrap (Arapça: ????? ),
Câmide imamın namaz kılarken cemaatin önünde durduğu, kıble tarafındaki duvarın ortasında bulunan, oyuk, girintili yer anlamında bir terim. Çoğulu "mehârîb"tir. Bu bölüm, savaş âletine benzetilerek mihrab denilmesi, şeytan ve kötü düşünce ve arzularla savaş yeri kabul edilmesindendir.[kaynak belirtilmeli]
Kur'an'da Mihrap[değiştir | kaynağı değiştir]
Kur'an'da "mihrap" sözcüğü ve çoğulu şu âyetlerde geçmektedir. Kudüs'te Mescid-i Aksa bünyesinde, Meryem'in barındığı bir bölme anlamında şöyle kullanılmıştır: "Rabbi onu, güzel bir şekilde kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Onu Zekeriyya'nın himayesine bıraktı. Zekeriyya Meryem'in bulunduğu mihrâba her girdiğinde onun yanında yiyecek, rızık buldu. "Bu,.sana nereden geldi ey Meryem?" dedi". Meryem; "O, Allah tarafındandır. Şüphesiz Allah, dilediğini hesapsız bir şekilde rızıklandırır" (Âli İmrân, 3/37).
Namaz kılınan yer ve mabed anlamında olmak üzere şöyle buyurulur:
"Zekeriyya mabedde (Mihrâb) namaz kılarken, melekler ona şöyle seslendiler": Allah sana, kendi sözüyle meydana gelen İsa'yı tasdik eden, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamber olan Yahya'yı müjdeliyor" (Âli İmrân, 3/39). "Zekeriyya mabedden (mihrâb) kavminin önüne çıktı" (Meryem, 19/11). "Ey Muhammed! Sana davacıların haberi geldi mi? Hani onlar duvardan Davud'un ibadet yeri olan "mihrâba" tırmanmışlardı" (es-Sâd, 38/21). Çoğulu köşk ve saray anlamında kullanılır: "Cinler, Süleyman'ın istediği gibi saraylar (mehârib), heykeller, havuzlar kadar büyük çanaklar ve sabit kazanlar yaparlardı" (Sebe; 34/13).
Mimarisi ve tarihçesi[değiştir | kaynağı değiştir]
Pergamonmuseum Gebetsnische 01.jpg
Mihrâb, günümüzde genellikle caminin kıble duvarı oyuk şekilde inşa edilerek ve çevresi de yazı veya diğer süs unsurları ile süslenerek yapılır. Çini, mermer veya ahşaptan yapılan ve sanat değeri oldukça yüksek mihrâplar vardır. Cami zemininden 15-20 cm. yüksek yapılanlarına da rastlanır.
Mihrâbın camilere günümüzdeki şekliyle girmesi Emeviler devrine kadar dayanmaktadır. İlk zamanlarda, yani; Peygamber döneminde kıble, mihrâb ile değil, renkli bir çizgi veya üzerinde belirli işaretler bulunan bir taş levha gibi herhangi bir işaret ile gösterilmekteydi. Emeviler devrinde camilerin ayrılmaz bir unsuru olarak dini hayata giren mihrâblar, Selçuklular ve özellikle Osmanlılar zamanında yapılan taş ve çini çeşitleriyle diğer İslam ülkelerinin hiç birinde görülmeyen bir değişiklik arzetmiştir. Özellikle Bursa'daki Yeşil Camii'nin mihrâbı, Selçuklular devrinde bile rastlanmayan bir zenginlik ve ve ihtişam gösterir. Ayrıca bu caminin çinili mihrabı kendi cinsleri arasında en büyük ölçüde yapılmış olanıdır. Mihrap önünde kubbenin olması bu yapıyı, diğer İslam ülkelerindeki uygulamalardan ayıran en önemli özelliktir.
Mihrâb süslemelerinde değişik renk ve stillerde şekillerin yanı sıra, nefis hatlarla "Âyetül-Kürsî" olarak bilinen Bakara sûresinin 255. âyetinin yazıldığı da olur. Mihrabın hemen üzerine "Zekeriyya, Meryem'in bulunduğu mihrâba her girdiğinde" anlamına gelen "Küllemâ dehale aleyhâ Zekeriyyal Mihrabe" (Âli İmran, 3/37) âyetinin yazılması alışkanlık haline gelmiştir. İslâmî bakımdan mihrabın çevresine böyle bir âyet veya hadis yazımı şart değilse de, cemaatin okuyarak yararlanması için mihrâbla ilgili bir âyetin yazılmasında bir sakınca bulunmaz. Ancak yukarıdaki âyetin yerine, namazın şartlarından birisi olan "kıbleye yönelme"yi hatırlatan; "Ey Muhammed! Yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir"anlamındaki, "Fevelli vecheke şatral-Mescidi'l-Haram" âyetinin (bk. Bakara, 2/144,149, 150) yazıldığı da görülmektedir.
Diğer yandan mihrâbın sağ üst kısmına "Allah", sol üst kısmına "Muhammed" veya üst kısma yalnız "İhlâs" sûresinin yazıldığı da görülür. Osmanlılarda geceleri imamın namazda görülebilmesi için mihrabın iki tarafına büyük ve yüksek bir şamdan konulmakta ve bunlara dikilen kalın mumlar geceleri yakılmaktaydı. Günümüzde petrol lambalarının veya elektriğin aydınlatmada kullanılmasıyla bu şamdanlar bazı büyük camilerde süs ve hatıra olarak korunmaktadır.
Minber (Arapça:?????),
Üzerinde hutbe okunan, merdivenli yapı.
Genel olarak mimari açıdan cami içerisinde mihrabın sağ tarafına denk gelecek şekilde inşa edilmektedir. İmamın, özellikle cemaate yüksekçe bir yerden hitap edebilmesi için merdivenli biçimde tasarlanmış cami içi bütünleyici yapıdır. Minber; ahşap, mermer, tuğla gibi maddelerden yapılabilir.
İmam hutbeyi merdivenin basamakları üzerinde okur. Merdivenli yapıda, imamın sesini cemaate duyurabilmesi amaçlanmıştır. İmamın minberden cemaate o güne ilişkin olarak hitap etmesine hutbe denilmektedir.
Bazı camilerde minberin karşısına denk gelecek biçimde veya caminin sol kısmında bulunacak şekilde müezzin mahfili bulunmaktadır.
Niş,
mimari yapılarda duvar içinde bırakılan oyuklara verilen addır.
Kelimenin kökeni Fransızca "duvar hücresi" anlamına gelen Niche'e dayanır. Binalardaki duvar süslemeleri arasında hem işlevsel hem de görsel olarak önemli bir yere sahip olan niş, çok eski zamanlardan beri kullanılagelen bir mimari ögedir. Saraylarda ve çeşmelerde kuşların da su içebilmesi için oyulmuş hücreciklere de niş adı verilir.
Eski binalarda özellikle aydınlatma amaçlı kandil ve benzeri ışık kaynaklarının koyulması için kullanıldığı gibi, daha büyük boyutta olanları üzerlerine bir perde örtülerek yüklük amaçlı da istifade edilmiştir.
Odeion,
antik mimaride içinde müzik dinlenmesi için yapılmış özel yapılara verilen isimdir. Hellenistik çağda ortaya çıkan bu yapıların genelde üstleri örtülüdür ve ufak bir amfiteatr şeklindedirler. Bazı zamanlarda müzik dinletisinin yanı sıra resmi toplantılar için de kullanılırlardı. Bu yapıların bir diğer adı da Odeum`dur.
Pandantif
bir yapı mimarisinde kullanılan özel bir inşaat tekniği olup kare şeklilli bir oda boşluğu üzerine bazi daire şekilli bir kubbe veya bazı dikdörtgen şekilli bir oda boşluğu üzerine elips şekilli bir kubbe inşa etmek için kullanılır.[1]
Pandantifler kesilmiş olan bir küresel şeklin bir üçgensel kısmından olmakta, alt taraflarında sanki tek bir isnat noktasına inmekte, üstü ise kubbenin dairesel veya eliptik bazının yerleştirilmesi için genişlemekte ve dorttebir bir daire parçası veya elips parçası şeklinde olmaktadır.[2] Genelikle tuğladan veya taştan yapılan pandantifler kubbeniin ağırlığını taşımakta ve bu ağırlığı dört kenara konsantre ederek bu kenarlarda bulunan mimarı payeler tarafından bu ağırlığın taşınmasını sağlamaktadırlar.
Pandantifler ilk defa antik Roma binalarında 2. ve 3. yüzyıllarda deneysel olarak kullanılmaya başlamışlardır. [3]Pandatiflerin uygulanması 6. yüzyılda Bizans İmparatorluğu döneminde Doğu Hristiyan sonradan Doğu Ortodoks Kilisesi patriklik ana tapınağı olan Ayasofya'da zirvesine erişmiştir. Ayasofya'nın pandatifler kullanılarak yapılan kubbesinin çapı o zaman dünyasının en büyüğü olup yüzyıllarca hiçbir dünya binası tarafından erişilememiştir. [4]{Bu kubbe ile boy ölçüşen Floransa Katedrali kubbesi yapımında pandantiflli kubbeler kullanılmamıştır. 1574'de bitirilen Selimiye Camii kubbesi ise 8 sütuna dayanan bir kasnak üzerine oturtulmuş ve kasnak da filayaklarına 6 metre genişliğinde kemerlerle bağlanmıştır.
Pandadıfler ve bunlara dayalı kubbeler Doğu Ortodoks kiliseleri kubbelerinden ve batı Avrupa'da rönesans ve barok mimarı stilli kilise binalarında çok kullanılmıştır. Bu kilise binalarının çoğunda pandadıflerin sağladığı baz üzerine hemen kubbe bazı oturtulmamış pandadıflerin ustiuin ile kubbenin bazı altında dikey duvarları ve pencereleri olan "tholobate" veya "tambour" adı verilen değişik bir inşaat elemanı kullanılmıştır.
Payanda
Düşey bir taşıyıcıyı, binayı ya da tekneyi gerek dengede tutabilmek gerek devrilmesini, çökmesini ya da kaymasını engellemek amacıyla kullanılan ahşap ya da betondan göğüsleyici dayanak.
Çeşitli anlamlarda kullanılır:
Mimari lügatında ahşap tekniğine dayalı eski Türk mimarisinde zemin katın üstündeki çıkma bölmeyi (cumba) desteklemeye yarayan dayanaklara payanda adı verilir.
Ayrıca, bakım ve onarım yapılabilmesi için karaya çekilen teknelerin karada alabora olmasını engellemek için yerden ya da iskeleden destek alarak teknenin gövdesine yaslanan tahta dayanaklar da payanda olarak isimlendirilir.
Revak,
sırtı bağlı bulunduğu binaya dayalı, ön cephesi açık, üstü örtülü ve örtüsü sütunlarla ya da payelerle taşınan mekana verilen ad. Güneşten ya da yağmurdan korunma amaçlı işlevsel revaklara sundurma adı verilir.
Antik Yunan ve Roma kentlerinde kamu binalarına ve tapınaklara girişte sıklıkla rastlanan revaklar, Doğu Roma İmparatorluğu ile kültürel ilişki sonucu Arap-Fars kültürüne oradan da Selçuklu Devleti döneminde Türk mimarisine geçen ve Anadolu Beylikleri döneminde giderek yaygınlaşan bir mimari öge olmuştur.
Türk mimarisinde revaklar cami girişlerinde estetik amaçlı kullanılırken, caminin kalabalıktan taştığı zamanlarda namaz kılanların yağmurdan, kardan ya da güneşten korunmasını da temin eder. Kâbe'de görülebilecek revaklar Osmanlı padişahı II. Selim zamanında yapılmış, planlarını Mimar Sinan hazırlamıştır.
Silüet (Fransızca: "silhouette"),
bir şeyin yalnız kenar çizgileriyle tek renk olarak beliren görüntüsü, gölge. Bir şeyin yalnız kenar çizgileriyle beliren görüntüsü. Daha çok şehirlerin, dağların, belli yükseklikleri olan coğrafi elemanların panaromik görüntüsü için siluet tabiri kullanılır.
Su kemeri
üzerinde su yolu bulunan kemerli köprüdür.[1] Başka bir tanımla; su kemerleri su taşımak amacıyla insanlarca inşa edilen kanallardır. Modern mühendislik ve mimarlıkta ise; suyu kaynağından istenilen noktaya götürmekte kullanılan, boru, ark, kanal, tünel ve bunları destekleyen her türlü yapıdan oluşan bir sistemdir
Taş yapılar,
materyal olarak sadece taştan, taşları birleştirmek için hiç harç kullanılmadan yapılmış yapılardır.
Temel taşı
bir mimari terimidir. Günlük konuşmalarda mecazi bir şekilde de kullanılmaktadır.
Temel taşı mimaride; "yığma bir yapıda temele konulan büyük taşlardan her birine verilen isimdir."[1]
Bugün en yaygın kullanımı mecazi şekildedir. Temel taşı, mecazi olarak; "bir şeye temel olan öge veya kişi, dayanak, esas"[2] anlamında kullanılır.
Tonoz;
mimarlıkta kemerlerin bir araya gelmesiyle oluşturulan, genellikle tavan örtüsü olarak işlev gören yapı parçasıdır.[1] Çoğunlukla tuğla ve harçla örülür ve alttan obruk, yarım silindir biçiminde görünür.[2]
Çeşitli tonozlar şekillerine göre şöyle adlandırılır:
Kaburgalı tonoz
Yıldız tonoz
Beşik tonoz
Tekne tonoz
Yelken tonoz
Ağ tonoz
Eğik tonoz
Çatma tonoz
Kubbeli tonoz
Yelpazeli tonoz
Sivri tonoz
Eğri tonoz
Çapraz tonoz
Halka tonoz
Manastır tonozu
Türbe,
devlet adamlarının veya din âlimlerinin mezarlarının bulunduğu oda şeklindeki binaya verilen addır. İçerisinde (çoğunlukla) ünlü kişilerin gömülü bulunduğu anıtsal tarihi mezarlar için de türbe kelimesi kullanılır. Türbeler çoğunlukla eski çağlarda yaşamış önemli insanların yattığı yerlerdir.
Ankara'da Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk için Anıtkabir adında, İstanbul'da ise eski başbakanlardan Adnan Menderes ve Turgut Özal için "anıt-mezar" adı verilen türbeler yapılmıştır.
Kutsal kişilerin türbeleri
Türbeler genel olarak dini kişiliklerin mezarlarıdırlar. Bununla birlikte dini olmayıp, yalnızca dünyevi yönleriyle ön plana çıkmış ünlü devlet adamlarının anıt mezarlarına da türbe denmektedir. Türbeler asıl olarak dini kişilerin mezarlarının anıt mezarlar olarak bulunduğu yerler olarak ön plana çıkar.
Türbeler halk arasında kutsal sayılan yerlerdir. Birçok din alimi bu görüşe karşı çıkmakla birlikte, halk arasında belli bir oranda türbeler dini bakımdan kutsal ve önemli görülürler. Türbeleri ziyaret eden kişiler buralarda dualar ederler ve genellikle kendi özel yaşamlarıyla ilgili dileklerde bulunurlar. Bu dileklerin arasında birinin ev sahibi olma, kızını evlendirecek bir eş bulma gibi farklı dilekler bulunur. Bu kişilerden birçokları dileklerinin yerine geldiğini iddia etmektedirler.
Türbelerde dualar edip dileklerde bulunan kişiler, duaların yalnızca Allah'a yapılması gerektiğini bir şekilde bilmektedirler. Ancak buna verdikleri cevaplar, kendilerinin aslında Allah'a dua ettikleri ve türbedeki kutsal kişinin ise kendilerine bu konuda aracılık ettiği şeklindedir. Onlar dileklerinin Allah tarafından bu kutsal kişilerin "yüzü suyu hürmetine" kabul edildiğine inanırlar.
Türbelerle ilgili görüşlerin arkasındaki temel neden, insanların ölümden sonraki yaşamla ilgili inançlardır. Dinsel inançlar birbirlerinden pek çok konuda farklı olsalar da, temel olarak ölümden sonraki yaşamla ilgili temel benzerliklere sahiptirler. Bu temel benzerlik insanın öldüğünde ruhunun bedeninden ayrılarak öbür alem denilen bir yerde yaşadığı inancıdır. Bu inançların birçoğunda ölmüş kişiler ruh varlıklar şeklinde yaşamlarını sürdürmeye devam ederler. Ayrıca bunun ötesinde bu dünyayla ve özellikle de kendi yakınlarıyla da sürekli bir iletişim halindedirler. Halk arasındaki anlatımlara göre, ölmüş kişilerden bazıları kendi yakınlarına, onların rüyalarına girerek görünürler. Bu rüyaları görenler ise uyandıklarında bunu yalnızca bir rüya olarak görmezler. Çünkü uyandıkları zaman kendilerine verilen bazı mesajların gerçekleşmesine tanık olduklarını iddia ederler. Bu şekliyle rüyalarının doğru çıktığını görmeleri, bu kişilerde ölmüş kişilerin öbür alemden kendilerini gözeterek yardımcı oldukları fikrini vermesinin ötesinde, ölmüş kişilerin ruh varlıklar olarak yaşamlarını sürdürdükleri inancını verir.
Metafizik yönüyle türbeler
Bazı kişiler, türbelerde yatan dini kişiliklerden kaynaklanan ya da onlarla ilgili olarak metafizik yönlerin bulunduğunu iddia ederler. Bu iddialara göre türbede yatan kişilerden kaynaklanan bazı doğaüstü olaylar vardır. Bunların en başta geleni, bu kişilerin bazı kişilerin rüyalarına girmesi olayıdır. Bundan başka vizyon şeklinde görünme ya da hiç görünmeyip bazı metafizik etkilerde bulunma gibi, kişilerin kendi anlatımlarına dayanan çok değişik deneyimler bulunur. Türbelerle ilgili yaşanan bu gibi deneyimler, birçok kişinin bu mekanları kutsal ve buralarda yatan kişileri Allah katında kutsal kişiler olarak görmesindeki en başta gelen temeldir.
Maddeci anlayış metafizik olayların olabileceğini reddettiğinden, bu anlayışa sahip olanlar türbelerin kutsallığı ve buralarda yatan ölmüş kişilerin bazı metafizik etkilere neden olduğu iddialarını kabul etmezler. Onlara göre bütün bu deneyimler, olsa olsa bu kişilerin kendilerinden kaynaklanan halüsinasyonlar olabilir şeklindedir.
Metafizik olayların olabileceği görüşünü benimseyen kişilerden de bazı itirazlar bulunur. Türbelerin ve buralarda yatan kişilerin kutsal sayılarak, bu kişilere kendileri için Allah'a karşı aracılık etmeleri için dua edilmesi, dini bakımdan günah sayılan bir durumdur. Onlara göre, türbelerde dua ederek dileklerde bulunanlar, türbedeki kişiyi "Allah'a şirk koşma" - "Allah'a ortak etme" günahını işlerler.
Metafizik olayların olduğunu kabul eden diğer bir görüş ise, yukardakilerden tamamen farklıdır. Bu görüşe göre, birçok metafizik olayların arkasında yatan etken, cin adı verilen Tanrı'ya isyan etmiş bazı meleklerin olduğudur. Bu görüşe sahip olanlara göre cinler birçok metafizik ya da paranormal olarak adlandırılan doğaüstü sayılabilecek etkenlerin yardımıyla insanları aldatırlar. Onlara göre ölen bir kişinin ruhu yaşamaz. Bu öğretinin kaynağı, ölmüş kişilerin görüntülerini ve seslerini taklit ederek, bu kişilerin öbür alem denilen bir yerde yaşadıkları izlenimini uyandıran cinlerdir. Cinlerin bu tür aldatmalar yoluyla insanları dinsel anlamda kandırdıklarına inanırlar. Türbelerle ilgili olarak cinlerden kaynaklanan aldatmacanın temelinde, ruhun ölümsüzlüğü inancının yattığına inanırlar. Onlara göre insanın öldükten sonraki yaşamıyla ilgili dinsel gerçekler, ruhun ölümsüzlüğü olmayıp, toprağa dönmüş kişiler olarak ölenlerin yeniden yaşama döndürülmeleri anlamındaki dirilmedir. Ayrıca cinlerin ölülerin kimliğini kullanmalarının başka önemli bir nedeni olarak, cinlerin bu sayede insanlara verdikleri mesajların, insanların gözünde öbür alemden gelen mesajlar olarak, sanki Allah'tan gelen mesajlarmış gibi görünmesini sağlayabilmesidir. Çünkü bu sayede, kutsal sayılan ölmüş kişilerin kimliklerini kullanarak, dini konulardaki birçok yalan ve sahte inancı, Allah tarafından doğru görülen inançlarmış gibi, din adı altında insanlara sunmanın yolunu açtıklarına inanırlar.
Yapı kalfası
bir inşaatta mimara yardım eden ve mimar tarafından belirlenen plana göre inşaatın yapılmasına nezaret eden, diplomasız, ancak inşaat kaide ve usullerini bilen çalışandır. Yapı ustalarını yönetene usta başı denir.
Önceleri büyük binaların inşasında taşları kesip hazırlamak, kereste işlerini yapmak gibi ayrı ayrı atölyeler teşkil edilir ve bunlara kârhane denirdi. Bu kârhanelerin başında ustaları idare edenlere de kârhane başı tabiri kullanılırdı.